12 Kasım, 2008

Tevfik Fikret'in Evinden Atatürk Arboretemu'na (Bitki Müzesi)-2




Bir alt postta burada devam edeyim, görüntülerin hepsini ekleyemedim diğerine.
Belgrad Ormanlarının yanı başında yer alan bitki müzesi ile ilgili aşağıdaki adresten detaylı bilgi almak mümkün. Ben en kısa zamanda, bebeğimizin en müsait olduğu vakitte ziyaret etmek istiyorum. Istanbul'da bir cennet sözünü hakediyor izlediğim ve dinlediğim kadarı ile. Biraz yürümek gerektiği için bebişle geziyi ayrıca planlamam lazım.

http://www.altistanbul.com/360+Istanbulda-Bir-CennetAtaturk-Arboretumu.html
Tevfik Fikret'ten iki şiir paylaşarak sizlere veda etmek istiyorum. Güzel yerleri ziyaret edip, güzel düşünmemiz dileği ile tekrar hoşçakalın diyorum.

Bana Kimsin Diye Sorma Meleğim
Bana kimsin diye sorma meleğim
Pek güzel dinle de izah edeyim
Nam-ı naçizime `Fikret' derler
Şi're de nisbetimi söylerler
Kaldığım varsa da gah ekmeksiz
Kalmadım şimdiye dek mesleksiz
Nur bekler gibi nısf-ı şebde
Bekledim on iki yıl mektebde
Sonra çıktım ne için bilmeyerek
Bu da bir cilve-i baht olsa gerek
Bab-ı Ali'ye müdavimlendim
Ehl-i namus diye mimlendim
Şimdi bir hayli eser sahibiyim
Ahmed İhsan'da musahhih gibiyim
Saye-i lutf-i cihan-banide
Hocayım Mekteb-i Sultani'de
Öksüz
"Her gün mektebe gelirken
Kulübesinin önünden
Geçtiğiniz fakir kadın
Pek hastadır, belki yarın
Çocuğu öksüz kalacak;
Bilmem onu kim alacak?
Onlar içinDua edin!
"- Bugün derste hocaefendi
Bize bunları söyledi.
Kuzum anne,
Öksüz nedir?
- Öksüz, Öksüz... Ah!
Sen de birYarım öksüz değil misin?
Büyüdün de onun için
Söylüyorum; güzel ninen
Kaç yıl oldu bu alemden
Çekileli... ben halanım;
VakIa ben de ananım.
Baban asker, uzak yerde;
Kim bilir, hangi çöllerde
Sayıklıyor şimdi seni!
Görmedin nineciğini;
Sen dünyaya geldiğin gün
O dünyadan gitti, küskün.
- Ben onu hiç bilmiyorum.
- Evet, bilemezsin yavrum.
Görmedin ki...
- Yalnız bilsem,
Size benzer miydi, ninem?
-Hayır, benzemezdi, fakat
Biz sana benzeriz, şefkat;
Oksüzüz, ben de, baban da.
Bil ki evladım, cihanda
Yarım öksüzler pek çoktur.
Bil de teselli bul biraz.
Hayır, birlikte yaşamaz
Kimsenin anası babası.
Vatan, öksüzler anası
Yaşatırsak, bir o yaşar...
YaşasIn ta haşre kadar!

11 Kasım, 2008

Aşiyan Yollarından Atatürk Arboretumu'na..






Bizim küçük hanımın koleji hemen her yıl bir Aşiyan gezisi düzenleyip, Tevfik Fikret'in Edebiyat-ı Cedide müzesi olan evini ziyaret ediyorlar. Okul edebiyata çok önem veriyor, yönetim kurulu üyeleri ve kurucusu da edebiyatçı. Bizim küçük hanımın da edebiyata, özellikle şiire istidadından dolayı tercih etmiştik.



Arkadaşları ve öğretmenleri şiirlerini Tevfik Fikret'in tarzına benzetiyorlarmış ama ben pek farkedemedim doğrusu. Bir gün bir kaç şiirini paylaşırım sizlerle inşallah.


Okul bu kez Aşiyan'ın yanı sıra Belgrad Ormanı'nın yanı başında Atatürk Arboretumu'na (Bitki Müzesi) götürdü. Kızım çok beğenmiş, benim için aldığı görüntülerden bir kısmını ve aşiyan yollarından sözeden 'gönül penceresinden' eserini sizlerle paylaşmak istedim. Diğer postta da başka bir görüntü ile T. Fikret'ten bir şiir ekleyeceğim, hoşçakalın efendim.


gönül penceresinden ansızın bakıp geçtin

bir yangının külünü yeniden yakıp geçtin

madem ki son şarkının kırık bir güftesiydin

neden yarım bıraktın neden bırakıp geçtin

bir yangının külünü yeniden yakıp geçtin


ne çok sevmiştim seni ne çok hatırlar mısın ?

aşiyan yollarından ses versem duyar mısın?

hâlâ beni düşünür ve hâlâ ağlar mısın?

bir bahar seli gibi yolumdan akıp geçtin

bir yangının külünü yeniden yakıp geçtin

02 Kasım, 2008

Sonbahar





ADIM SONBAHAR



nasıl iş bu



her yanına çiçek yağmış erik ağacının



ışık içinde yüzüyor neresinden baksan



gözlerin kamaşır



oysa ben akşam olmuşum



yapraklarım dökülüyor



usul usul adım sonbahar










Bu yıl belki de yeni evin çevre şartlarından ilk kez son baharın bahar yüzünü hissettim.


Herşey sanki ilk bahar gibi yeşerip, coştu. Lakin dünyayı bilemeyen gençler gibi çiçek açmaya kalkan genç bir fidan hüzünle karışık duygular uyandır dı ben de. ...



Çok anlamam ağaçlardan, bilemem sonbaharda açan beyaz çiçekli bir fidan zamanında mı açmıştır?... Sadece özellikle bu sonbaharda yeni muhitte gördüğüm, fışkıran yeşillikler, yeniden büyüyen tazecik ebegümeçleri, evelikler... Eveliğe labada deniyor buralarda sanırım. Bizim evelik, yemlik memleketinde daha bir mayhoş tadı vardı... Behçemizde her yıl kendiliğinden biter, bat'a, sarmaya düşkün hemşehrilerimizden mahalle efradına toplayıp vermek zahmetinden dolayı kızardım birazcık. Her seferinde burası manav mı, ben bunların elamanımıyım, soğan topla ver, maydanoz biç ver, evelik ver, çorbalarının gözü pancarsız olsa olmaz mı diye isyan edecek olurdum, lakin Anneciğim'den hemen her seferinde aynı cümleleri duyardım. ' Senin geçmişlerin ayağı ile mi gitti ('Hiç mi ölün ölmedi mi' bazen de) biz ölsek bir tas su vermeyecek herhalde bu çocuk' sözleri eklenirdi. Tabii bu sözler bir hayli yerleşmiş yüreğime. İyi de olmuş. Çocukları başkaları için bir şeyler yapmaya, vermeye alıştırmak gerekiyor. Bizim fakülte de ki hocamızın rasyonel olmadığımız için kızardı ama herkes rasyonel olsaydı kim gidip vatan için can, millet için el verecek ti?..




Yine dalma derin konulara Semanur. Sadede gelelim lütfen... Bizim küçük delikanlıyı servise uğurlarken karşı arsada gözüme çarptı, yeşillikler içinde ak çiçekli bir fidan... Çok soğuk bir kış gününde eskinin o pek ısınmayan otobüslerinden birinde, şubat tatili sonrası buz tutarak, gecikmeli bir yolculukta otobüste çalan şarkı geldi hatırıma. O zaman pek kendimle özdeşleştirmiştim. Keşke şimdi evde olsaydım sıcacık evimizde, annemin dizi dibinde okusaydım da böyle donarak gitmeseydim saatlerce demiştim, Bursa'ya giden yeşil ve karlı yollara bakarak. Hoşçakalın.....




Ben bir küçücük ak tomurcuktum

Aklım ermedi kış günü açtım

Kara yellere açtım

Ala yellere bora yellere

kara yellere açtım


Yuvasız kaldım karlara düştüm

Sulasız çöle düştüm

Uçsuz bucaksız yollara düştüm

Yalan yollara düştüm

Duman yollara düştüm