31 Ocak, 2007
KAR YAZISI
" Tam altı ay yağar kar, bembeyaz olur dağlar,
Dağlar yüreğim dağlar, öksüz kağnılar ağlar."
Bu yazıyı kaleme almaya, bir televizyon haberinde gördüğüm 'Çifte Minare' manzaralı, lapa lapa yağan kar oldu. Çifte Minare'yi, Şifahiye Medresesi'ni geçip aşağıya doğru süzüldüm, izlerken. Önce Taç Sitesinden geçip, Belediye Konservatuvarı'nın da yer aldığı, caddede buldum kendimi. Yıllar sonra, hem kuzey cephe, hem tavanı çok yüksek bir eski bina olması hasebiyle 'Sibirya' diyeceğimiz bu binanın önünde, kaymamak için milim milim ilerleyen, babasının eline sımsıkı sarılan bir küçük kız olarak buldum kendimi ve başladı zaman tünelinde yolculuğumuz...
Evdeyim... Soba atılan kok kömürleri ile yarı borusuna kadar kıpkırmızı olmuş. Lezzeti meşhur Akdağ patateslerinin küçükleri seçilmiş közlenmeyi bekliyor. Ne zaman diyorum anneme, ne zaman atacaksın pişmeye? Sobanın biraz geçmesi gerektiğini söylüyor Annem, dağlarmış yoksa. Bir taraftan O'nun becerikli hareketlerle kocaman kocaman yufklar açıp, börek yapışını izliyorum. Bir taraftan, atsak ne olacak sanki diyorum içimden. O da duymuş gibi cevap veriyor,
' hep böyle acele edip, başıma turp sıkar, sonra da yemez bu çocuk' diyerek. O vakitler, böyle bir sözden bihaber olduğum için; " ben de yok sabr-ı sükun.." diyemiyorum, susup, pencere önüne geçiyorum.
Pencere önünde de kar yağışından başka bir manzara, beyazdan başka bir renk yok tabii, çok sıkılıyorum görmekten. Bazen tipi çıkıyor, rüzgarda uğuldayan sese bir yığın anlamlar yüklüyorum. Kimi bir imdat çığlığı, kimi gamlı bir türkü oluyor. Kardan, kıştan bıkmışım, -çok çabuk hastalanıyoruz diye nadiren sokağa çıkıyoruz o vakitler-hiç bir neşeli şarkı canlanamıyor zihnimde tabii. Yıllar sonra, kışıyla meşhur şehirler arasında olmasına rağmen, gittiğimde karı göremeyeceğimi ve karı bu kadar özleyeceğimi ve oturup kar yazıları yazacağımı bilirmiydim hiç, kar benden intikam mı aldı, bilemiyorum. Karı izlemeye devam ediyorum. Ablamdan öğrendiğim, her tanesinin farklı desenlerde ve muhteşem olduğu hususunu hatırlıyor ve hemen bir mikroskop ile kendimi geniş pencere önünde karları incelerken hayal ediyorum. Olabilecek desenleri düşleyip, akabinde her birini yeryüzüne indiren rahmet meleklerinin hayaline başlıyorum. Hep te açık tenli, temiz yüzlü, melekler uçuşuyor gökyüzünde... Allah bizi çok seviyor çok, deyip mutlulukla doluyorum.
Ertesi gün soba üzerindeki çaydanlığın mır mır sesleri ile uyanıyorum. Annem sofrayı hazırlamış. Babacığım kızaran ekmeklerimize yağ ve yazdan bahçedeki güllerden Annem tarafından yapılmış gül reçellerinden sürüyor. Ablam kırk nazla, kardeşim iştahla sofradaki yerini alıyor. Yemiyoruz diye Babam biraz söyleniyor biz büyüklere. Dedem de biz de " bunlar, evlat değil sigara kağıdı. Vitrine koy seyret evlat niyetine" diyerek, zayıflığımıza kızıyor. Bir şu çocuk var içlerinde diyor ama, bu sözler bizim ufaklığın umrunda değil o iştahla devam ediyor kahvaltısına. Ben yine pencereye koşuyorum vakit öğlene yakın. O da ne! Allahım! Yaşasın karlar eriyor, toprak görünüyor! Toprak! diyerek kardeşlerimi muştuluyorum. Anneme artık bahar geldi değil mi Anneciğim! diyoruz heyecanla. O her zaman ki gibi ağır başlı cevap veriyor, belli olmaz yavrucuğum Allah bilir. Ardından mart gelince, kendisi hakkında söylenen tüm sözlerin gerçekliğini çıkarır gibi;
Kapıdan baktırıp, kazma kürek yaktıracak kışları yaşıyoruz yeniden. " Mart geldi, dert geldi" diyor yaşlılar. Ben eriyen karların buz oluşuna, görünen toprağın kar oluşuna üzülüyorum. Yine uyandığımda camlarda envai desenlerde buzlanmalar görüyorum. Sobanın kızgın ateşine dayanamayıp, eriyişini ve çatılardan sarkan buzları izliyorum. Akabinde geçtiğimiz kalorifer sisteminde sobayı, yağmayan kışlarda karı özleyeceğimi bilmeden.
Bu kar yazılarımın ilki olsun. Sizleri bunaltmadığım kanaati oluşursa, diğer etaplarına geçeyim. Hoşçakalın efendim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
16 yorum:
Akcahan, kesinlikle bunalmadim, zevkle okudum yazini. Lutfen devam et. Ben de burada kara hasret kalmisim, benim de cocuklugum canlandi gozlerimde. Sobanin ustundeki caydanlik ve kestanelerle...Sevgiler
Ben de bir an durup, bunu arayanlar var, sikayetlenme dedim kendime. Bu karin tadi da ancak soba, ustunde demlenen cay, soba masasi ustunde kizaran ekmek veya kestane olmadan cikmiyor, haberiniz ola.
Ben de begenerek okudum, devamini bekliyorum.
teyzecim
çok hoş yazmışsın.
o obur ufaklık dediğin annem değil mi :)bayıldım hikayelerinin devamını bekliyorum.
Merhaba Akcahan,ben 4-5 yaslarindayken babamla Sivas'a ablami ziyarete gitmistik. O gun gordugum kari omrumde hic gormedim bir daha, cok acik ve net hatirliyorum.Yazilarin cok guzel, cok duygulu canim. Ellerine saglik hemserim devamini bekliyorum. Sevgilerimle Hatice
Bunaltıcı değil aksine keyifli bir yazıydı Semanurcuğum yüreğine sağlık...
Devamını bekliyoruz...
Semanurcuğum;Çorbalar harika, çok seviyorum, başka yemek aramam. Özellikle yoğurtlu, terbiyeli çorbaları daha çok seviyorum. Ellerine sağlık.
Semanurcuğum; O kadar güzel anlatmışsın ki, ben de çocukluğuma döndüm. Kuzinemizi, annemin mercimekli böreğini, sabah kızarmış ekmek kokularıyla uyanmamı, hele hele babacığımı hiç unutmadım. Unutamam. Herşey doğal, sade, samimi ve gerçekti.Özlememek mümkünmü. Sevgiyle kal canım, iyi bir tatil diliyorum.NAZLICA
Teşekkürler Sevgi. Ben de senin Kahire izlenimlerini zevkle okuyorum.
Serracım evet, insan ne eksik olsa onu özluyor. Tabii çıtır çıtır yanan bir soba ve üzerinde çay, kestane gibi unsurlarla daha bir güzel oluyordu. Ama, çok üşüyen biri olarak,soba yanmayan odaları hiç düşünmek istemiyorum.
İnancığım obur değil de iştahlı, al yanaklı, sarı bukle saçlı ve enerjik bir çocuktu Annen.
Dantelci tanıştığımıza memnun oldum. Ama yok artık o eski karlar ne yazık ki.
Teşekkürler Şükrancığım!
Fatma Hanım bloguna da yazdım, ben hem iç hem kar ikisine bir geliyorum.
Nazlıcığım seninle ne çok ortak noktamız var ve ben bundan çok memnunum.
Hepinize kucak dolusu sevgiler, güzel bir hafta sonu dilerim.
Sevgili Semanur,
Kar yazılarının devamını bekliyorum, İstanbul da beklenen kar ucundan accık kendini gösterdi. Ben de kar görünce sevinen büyümeyen çocuklardanım. sana ve ailene güzel bir hafta sonu dilerim canım
Sevgiyle kal
Semanur'cuğum,
Canım anlattıkların o kadar tanıdık ki. Üniversiteden yarıyıl tatiline gelmiştim Sivas'a ve babamla bana ayakkabı almak için çarşıya çıkmıştık. Önümden yürüyordu ve ben onun ayakkabısının altındaki deliği görüyordum her adım atışında. içim parçalanmıştı ama bana ayakkabıyı almıştı. O anı hiç unutmadım şimdi tekrar canlandı gözümde. O kadar üzülüyorum ki anlatamam. Tam rahat edecekken doktorların boşvermişlikleri ve bilmeden yaptıkları hatalar sonucu kaybettik onu. Çok zormuş çok. Allah beterinden korusun diyorum, annemin sağlığı için dua ediyorum. Babamın ruhuna da aksatmadan okumaya devam ediyorum. Allah kabul etsin inşaallah. Allah annene de şifalar versin. Umarım daha da iyidir. Seni çok öpüyorum canım :)
Sevgilerimle...
Bizim burda da kar yagdi gectigimiz hafta. Ama biz cok istememize ragmen bahceye gidemedik. Tekrar yagarmi bilmem ama, eger yagacak olursa kesin bahceye gidip sobanin üzerinde kestane patlaticam.
Güzel bir haftasonu diliyorum. Sevgiler Sonia...
Sevgili Akcahan, ziyaretine cok sevindim, bu sekilde seni tanima sansi buldugum icin cok mutluyum. Ne kadar guzel bir blogun var boyle, ne kadar guzel icten, samimi yazilar. Sabahtan beri yazilarini zevkle okuyorum. Anneciginin hastaligina ise cok uzuldum. Allahtan acil sifalar diliyorum. Yine beklerim ve ben de surekli takipcin olacagim, segilerimle,
Semanurcuğum,taziye mesajın için teşekkür etmeye geldim sana.Sağol arkadaşım.
Sevgiyle,nanelimon
Sıcak memleketten gelen kar getiremedi İstanbula tabiatı ile :)(Ankarada aynı akıbete uğramıştı:)ve de kar göremedim tabiki :(
sevgilerimle
Sevgili Semanur
Ne güzel yazmışsın insanı geçmişe çocukluğuna alıp götürüyor.Aşağı yukarı benzer hayatlar. Eskiyi bende çok özlemle ve sevgiyle anıyorum. Her şey değişiyor şimdilerde.Eski sıcak sofraları,mutluluğu, karı kışı bile özler olduk.
Sevgilerimle
Hesna
Çok güzel bir yazı olmuş zevkle okudum ellerinize sağlık..
Yorum Gönder