Hava akşama kavuşurken, ben 1974'lere uzanıyorum. Okula yeni başladım ve 'akşamcıyım'. Evet ben doğru yazdım, siz de doğru okudunuz; sabahçı, öğlenci ve akşamcı olarak gruplandırılmıştı ve okula başladığımda hep sabahçı olmak isteyen ben, akşamcıyım! İkindi vakti gidip, hava kararınca geliyorum. Beni karşılamaya vaktinde gelemedilerse, korka korka ilerliyorum.İlkokul birinci sınıfı akşamcı grubuna uygun gören idareyi hala taaccüp ve hürmetle yadediyorum! Okumayı ilk sökenlerdenim ve elime ne geçiyorsa okumaya çalışıyorum. Şimdilerde olduğu gibi, okumaya geçtik diye yüz tane hikaye alınmıyor tabii ve ben hikayelerden, eve alınan gazetelere, oradan da annem sandığı, dolabı açtığında, babamın önemli günlerde alıp, muhafaza ettiği gazetelere geçiyorum. Menderes ve arkadaşlarının idamını okuyorum şaşırarak. Daha sonra, İnönü'nün ölüm haberleri, cenaze töreninin yer aldığı bir çok gazete okuyorum. Bu okuma çalışmaları sonunda dönemin olayları belleğimde yer ederken, babamın dosyaladığı gazeteler ciddi bir biçimde zarar görebiliyor tabii... Ablası gibi erkenden okula gitme iştiyakı içersinde, ama enerjisi ve kıskançlığı ablasından oldukça katmerli olan al yanaklı, sarı bukleli afet bir kardeşe sahibim ve kendilerinin okuyamaması ve hele de 23 Nisan Bayramına iştirak edememesi derinden etkileyip, bize yırtılıp-çizilen defter, kitaplar olarak dönebiliyor ve dahi babamın arşive kaldırdığı gazetler de nasibini alıyor!...
Günlük gazetelerde en çok Kıbrıs Harbi ile ilgili haberler çekiyor ilgimi. Zaten radyoda, büyüklerin dilinde de aynı havadisleri duyuyorum. Yeni doğan çocuklarına savaş ismi veriliyor, harbin ve de askerlerimizin durumu merak ediliyor ve daha önce askerliğini yapmış olanlar tekrar askere sevkediliyor. (yarın devam etmek üzere, şimdilik hoşçakalın efendim.)