28 Eylül, 2006

SİVAS'TAN TARİHİ KONAKLAR/ ÇİFTE MİNARE'DEN BİR GÖRÜNTÜ

Abdi Ağa Konağı
Ali Ağa tarafından 1827 yılında yaptırılan bu tarihi konak 12 odadan meydana gelip iki kattan oluşur. Üst katında mutfak, büyük salonu, iki misafir odası, iki büyük hol, iki oturma odası ve bir yatak odası bulunmakla beraber; alt katında ise iki oturma odası bir büyük mutfak mahzen ve odunluk mevcuttur. Eski Türk evinin tüm sıcaklığını yansıtan bu konak ilimizdeki nadide Sivas evlerinden güzel bir örnektir. Sivas Belediyesince Kültür evi olarak hizmet vermekte ve ziyaretçilerini ağırlamaktadır. Aşağıda Abdiağa konağının içerden bir görünümü yer almakta.

Susamışlar Konağı

Bugünkü konağın girişinin üstündeki köşk kısmı ile Konağın önündeki çeşme 1815 yılında Benderli Ali Ağa tarafından yaptırılmıştır. Osmanlı Döneminde bilhassa 17. ve 18. asırlarda Konağın müştemilatının daha fazla olduğu bilinmektedir. O dönemlerde yazlık ve kışlık odalar, mutfak, kiler, çardak, yolcular için misafirhane (Han), ambar, iki ahır, samanlık, kapıcı odası, fırın ile çeşme, avlu ve bahçesi bulunuyordu. Zamanla fonksiyonunu kaybetmesi ile birlikte bu gün sadece Konak bölümünün kaldığı anlaşılmaktadır. Konak 7 ana bölümden oluşmaktadır.
1. Giriş kısmının sağ tarafında yaşlılar ve evlilerin oturduğu oda
2. Girişin sol kısmında gençler ve bekarların kaldığı oda
3. Semahane
4. Semahanenin sağ tarafında Çilehane,
5.Mutfak
6.Semahanenin ikinci katında kadınlar kısmı,
7.İkinci katta Misafir Köşkü,
Bu haliyle Belediye tarafından restore edilerek eski ihtişamına kavuşturulan konak Ali Baba ailesinin son sakinlerinden olan Susamışların ( Mehmet Nuri Susamış ve oğulları) adına izafeten Susamışlar Konağı olarak adlandırılmıştır. Farklı mimarisiyle yerli ve yabancı turistlerin ilgisini üzerinde toplayan konak haftanın 7 günü ziyarete açıktır.











1271 yılında Selçuklu Veziri Sahip Ata Fahrettin Ali tarafından yaptırılan Medrese döneminde İlahiyat Fakültesi olarak hizmet vermekteydi. Son yıllarda hep restorasyon çalışmaları yapıldığı için içini görmek kısmet olmadı bana.

Posted by Picasa

27 Eylül, 2006

SİVAS'TAN GÖRÜNTÜLER

Burası Şifahiye Medresesinin girişi. İçerde antika, turistik eserler satan işyerleri ve çay bahçesi olarak kullanılmakta iç avlusu. Selçuklu Sultanlarından İzzettin Keykavus'un türbesi de burada. Genç yaşta veremden vefat edince, vasiyeti üzerine çok sevdiği Sivas'a defnedilmiş. Şifahiye döneminin önemli tıp merkezlerinden biri imiş. Şu an çay bahçesi ve antik çarşı olarak canlı bir mekan da olsa, tıp alanında kullanılmış olsa, medresenin ruhuna ve İzzettin Keykavus'un arzusuna daha uygun bir seçim olacağını düşünmeden edemiyor insan.
Yukarda esere ait motiflerden biri yer almakta.
Medrese iç avlusunda bir de ebru sanatkarı yer almakta ve duvarı eserleri süslemekte. Sohbet grubuna bakıldığında bu otantik mekanda demli çayların yanında hoş sohbetler yapıldığı gözlemleniyor. Arzu edenler, ilk ebru denemesini ya da ebru yapma isteğini de gerçekleştirebiliyor bu mekanda. Bunlardan birisi de bizim Küçükhanım oldu. Yukarda çalışma anı yer almakta.

Bu da son hali. Küçükhanım lalenin ucunu güzel yapamadım diye üzülse de, Sanatkar Amcası yetenekli olduğunu ve Istanbul'da ebru öğrenebileceği merkezleri belirtti. Bilemiyoruz artık tarifle yaptığımız eserini odasında sergiliyor küçüğüm. Hoşçakalın.


Posted by Picasa

26 Eylül, 2006

URFA'DAN SİVAS'A...

Urfa Halilürrahman Camiinde, Urfa'ya özgü aldığımız kıyafetle kuzenini görüntülemiş, bizim Küçükhanım. Düğünlerde giyildiğini düşünüyorum. Her tarafı pullarla bezeli ve sadece 25 ytl. olunca, hatıra babından aldık giyemesek te. Aşağıda Sivas Çifte Minare'den bir görüntüler yer almakta. Sivas'ta bulunan eserlerin büyük çoğunluğu Selçuklu Eseri.


Posted by Picasa Sivas tarihi eserleri ve görüntüleri ile devam edeceğiz sanal gezimize. Akabinde rütun postlarımıza başlamak niyeti ile, hoşçakalın.

PATATESLİ-PEYNİRLİ TOP

Küçükhanım'ın doğum günü çok yoğun bir günümüze denk gelmişti, daha önce paylaştığım üzere. Koşuşturarak ikramlarımızı hazırlayıp, evden çıkmadan masayı tamamlamıştım." Bu sene OKS bunalımı ile yeni bir yaşa giriyorum, okul da tatil. Zaten tatil olmasa bile genelde ilk güne rastlıyor ve arkadaşlar öğretmenlerim doğum günümü hatırlamıyor. Hiç öyle süpriz doğum günleri yaşamıyorum arkadaşlarımla" cümlesini sarfeden Kızımız," masayı niye böyle erkenden hazırladın Anne ki?" cümlesini de ekleyip, köşesinde düşünmeye devam etti. Babasının il dışından döneceği için belki erken gelebileceğini, eve döndüğümde sofrayla uğraşmamak için deyip, Ali Paşa'yı alarak evden çıktım.

Halbuki bir kaç gün önce, sınıf arkadaşı Sevgili Zeynep ile organize etmiştik ve sınıf arkadaşları bizde olacaklardı. Tahmini var mı diye, Kızlardan gelen olur mu acep, demiş ve yok anne herkes farklı semtlerde oturuyor, hatırlarlasalar bile telefon açarlar deyip yine aynı minal üzere kitabına yönelen küçükhanımı evde bırakıp çıktık. Apartman kapısında Sevgili Zeynep,Betül, Şeyma, Nurbanu ve Nesibe ile buluşup yukarı çıktık. Zile ben basıp, kapıyı açmasını, evden almam gereken birşey olduğunu belirttim. Kapı açılınca kızlar "iyi doğdun Reyyan!" diyerek karşısına çıkınca heyecandan şaşakaldı yavrucuğum. Kızlarımıza ve annelerine teşekkürler.

Gelelim tadanlar çok beğenilen, pratik tarifimize.

Malzemeler

-1 çay bardağı eritilmiş tereyağ
-1 çay bardağı z.yağı
-1 çay bardağı yoğurt
-1yumurta (beyaz içine, sarısı dışına)
-1 çay kaşığı kabartma tozu
- un

İçi için:
-Haşlanmış, rendelenmiş patates
-Beyaz peynir
- Maydanoz veya dereotu (arzuya göre)

YAPILIŞI:
Hamur malzemeleri karıştırılır. Kulak memesi yumuşaklığında bir hamur olması için aldığı kadar un, tuz, kabartma tozu konularak yoğrulur. Çay tabağı büyüklüğünde elimizle açarak, içine patatesli peynirli maydanozlu karşım konup, top gibi kapatılır. Yağlanmış tepsiye dizilip, yumurta sarısı ve susam serpilir. Fırına verilip, üzeri pembeleşince alınır.




 Posted by Picasa

KÜÇÜKHANIM'IN DOĞUMGÜNÜNDEN- PATATESLİ-PEYNİRLİ TOP

 Posted by Picasa

24 Eylül, 2006

URFA-BALIKLI GÖL

İbrahim Peygamber'in makamını ve balıklı gölü üniversite yıllarından beri ziyaret etmek isterdim, bu yaz kısmet oldu. İlk olarak caminin bahçesinde Filistin ve Irak Savaşından insan fotoğrafları sergisi ile karşılaştık. Doğrusu kelimelerle ifadesi mümkün olmayan, yürek burkan fotoğraflar. Ramazan ayı hürmetine bu vahşetin son bulmasını diliyorum, sizlerin de dualarınızda yer etmesini istirham ediyorum.
Sergiye ev sahipliği yapan Ayşe isimli çok cana yakın bir genç kızla tanıştık. Urfa insanının sıcak kanlılığını yansıtan Ayşecik ısrarla bugün gitmeyin, misafirimiz olun dileklerinde bulundu. Kalamayacağımızı belirtince, hiç olmazsa bir beş dakika bekleyin dedi ve kayboldu. Biraz sonra nefes nefese geldi. Hediye almış bana, ben de yanımda bulunan hediyelik takılardan verdim, adresler alındı derken, can-ciğer kuzu sarması olduk. Bu da büyükşehirlerde görmeye ve de yapmaya alışık olmadığımız Anadolu insanının misafirperverliği, açık ve sıcak yüreği idi.

Posted by Picasa

23 Eylül, 2006

- - HOŞ GELDİN "RAMAZAN" - -

Ramazan aynızı kutlar, hayırlara vesile olmasını dilerim..

20 Eylül, 2006

K.MARAŞ'IN KÖYÜNDEN

Bugün gün boyu eğitim toplantımız vardı ve yazılarımı yazamadım. Lakin çok güzel, çok ahenkli bir eğitim olduğu için tüm yoğunluğuna rağmen tatlı bir yorgunluk kaldı üzerimizde. Konumuz eski tabirle adab-ı muaşeret, şimdiki deyimle de nezaket ve protokol kuralları üzerine idi. Ağırlıklı olarak kamu protokolü olmasına rağmen, adab-ı muaşeret kuralları da azımsanmayacak ölçüde ve hocamızın akıcı, neşeli anlatımıyla çok güzel işlendi. İlgimi çeken, bir iki cümleyi sizlerle paylaşarak, köy yazılarına geçmek istiyorum.

"Usul esasının mukaddimesidir" Mecelle'nin önsözünde geçen bir cümle. Gerçekten de neyi söylediğimiz kadar, nasıl söylediğimiz, lisan ve lisanı hal ile (davranış ve sözlerimizin söyleniş şekli) çok önemli. Derste anlatılmadı ama hepimiz biliriz; "söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı." der atalarımız bir cümlede konuyu özetleyerek. Ben de bu mevzuuda eskiden beri bildiğimiz hocamızında geçen eğitimde bahsettiği "sakal yolduran" usulsüzlüğü sonraki bir yazıma bırakarak, zihnimde altını çizdiğim diğer iki cümleyi yazıp konumuza geçiyorum.

"Samimiyet ile laubalilik arasında ince bir çizgi vardır" ve " Ciddiyet ile soğukluk arasında ince bir çizgi vardır." Önemli olan da uçlara kaymadan bu ahengi, bu güzelliği bulabilmek. Düşüncelerime tercüman olan diğer bir hususta "yakın arkadaşlarımız-bana göre yakın tüm insanlarımız -da en az yabancılar kadar saygılı ve kibar davranışı hakederler.

Köye gelecek olursak kayınvalidem yazları köydeki evinde geçiriyor. Şehire göre oldukça serin olmasına rağmen serin bir ortamda yatmak isteyen zevatın bir kısmı, yukarda görülen haymanın altında, geceliyor.



Evin çardağından görüntülediğim manzara.

Çardaktan görüntülediğim üzüm asması. Maraşın köylerinde evlerin mimarisi çok değişik gelmişti bana. Ön kısımda normal bir kanatlı kapıdan giriliyor. Sağda solda odalar mutfak v.s. ve ortada kocaman bir hol, eski tabirle sofa. Sofa devam ediyor kanatlının karşı kısmında duvar yok sofa uzuyor tavan bitiyor, yerini üzüm asmasına ve arkaya doğru uzayan kocaman, terasımsı bir alan alıyor. Tepenizde üzüm asmaları arz-ı endam ediyor. Kapı girişinden tek katlı görünürken üzüm asmasının altında arazinin engebesinden dolayı eskiden ahır olarak kullanılan zemin katı farkediyorsunuz. Arkaya doğru meyve-sebze bahçeleri ve daha altında da hızlı hızlı akan bir çay uzanıyor. Alabalık tesisleri kurulmuş üzerine. Lakin hava çok bunaltıcı, hemen yanıbaşındaki baraj ve çayın etkisiyle nemli, boğucu bir sıcak. En azından asma altında yatanlar, şehirde damda yatanlardan oldukça şanslılar. Düşüp, ayağını bacağını kırdığını duyduğumuz ahbab-ı iyal sayısı hiç de az değil. O bunaltıcı sıcakları görünce, aman neredesin,ikindi de esmeye başlayan, gece olunca yorgana sardıran memleketimin yayla havaları, nerdesin dedim!... Posted by Picasa

GÖREMEDEN SON BİR GÖRÜNTÜ VE k.MARAŞ'IN KÖYÜNDEN GÖRÜNTÜLER

Yazılar yine yarına kısmetse.


 Posted by Picasa

19 Eylül, 2006

GÖREME PERİ BACALARI

Aşağıda Ihlara Vadisi ile ilgili kısımda bahsedildiği üzere; çocuklara kıştan verilmiş bir söz üzerine Göreme'ye gittik. Peri bacaları, içinde küp yapılan ve satılan oldukça serin mekanlar yaz şartlarında. Kışın ise tam tersi sıcak ortamlar. Yoğun olarak, Ürgüp ve Göreme'de olsa da yol güzergahı boyunca bu tarz mekanlar hep var.(Güzergah deyince, Konya çıkışında yol boyunca hep düz ve hep benzer bitki örtüsü, doku görüyor insan. Bu da bana hayatımız da inişler, çıkışlar, üzüntüler ve sevinçler olmasa hayatın tek-düze ve sıkıcı olacağı kanaati uyandı) Köylerde hala, hasat deposu ve hayvan besleme amaçlı ve de konut olarak kullanıldığını müşahede ediyoruz. Aşağıda kısaca Göreme tarihi hakkında bilgi yer almakta.
Nevşehir'e 10 km. uzaklıktaki Göreme kasabası Nevşehir-Ürgüp-Avanos üçgeni arasındaki etrafı vadilerle çevrili bölgede yer alır. "Korama, Matiana, Maccan ve Avcılar" Göreme'nin eski adlarıdır. Göreme ile ilgili 6. yüzyıla ait bir belgede ilk olarak "Korama" adına rastlanılmıştır. Bu belgede, Hieron adındaki bir azizin 3. yüzyıl sonlarında Korama'da doğduğu, Malatya'da 30 arkadaşı ile birlikte şehit olduğu ve elinin kesilerek annesine, Korama'ya getirildiğinden bahsedilmektedir. Aziz Hieron'un, Göreme Açık Hava Müzesi'ndeki Tokalı Kilise'de bir freski bulunmaktadır.

Posted by Picasa

IHLARA VADİSİ- GÖREME

Çocuklara yaz tatilinde peri bacalarına gideceğimize söz vermiştik. Konya'da kaldığımız otelden kahvaltıdan sonra ayrılarak Nevşehir yollarına düştük. Kahvaltıda ikram edilen çedeneli çubuklar, bana çocukluğumun çok sevilen çedeneli kavurgalarını hatırlattı ve uygun bir zamanda denenmek için notlarım arasına girdi. Bu niyetle Sivas'tan çedene alındı, yapılınca blog okuyucuları ile paylaşmak da niyet notlarına eklendi.

Ihlara Vadisi'ni ziyaret Sevgili Meslektaşlarımdan Ömür Hanım'ın bu bölgeye gideceğimizi öğrenip, uğramadan gelmeyin tavsiyesi ile oldu. Ihlara hakında detaylı bilgiyi avanos.com'dan almıştım, dileyenler aşağı kısmı okuyabilir.



Nevşehir’den Aksaray’a gelmeden 11 km. kala sola, güzelyurt yoluna dönerek yada Derinkuyu'dan sağa dönerek ıhlara vadisi'ne gidilebilir. Hangi yoldan giderseniz diğerinden dönün ve böylelikle her iki güzergahıda gezmiş olursunuz. Vadiyi bir uçtan öteki uca Melendiz çayı boyunca geçebilirsiniz. Uzunluğu yaklaşık 10 kilometre. Derinliği ise 80 metre. Bu kadar uzun bir yolu yürümek istemiyorsanız, köyü geçtikten sonra vadiye tepeden bakan lokantanın bulunduğu yere gidip, merdivenle aşağıya inebilirsiniz. Yüz metre derindeki vadiye merdivenle inip çıkmanın da biraz yorucu olacağını hatırlatalım. Kanyonun her iki yamacında kayalara yaklaşık 100 kilise oyulmuş. Kiliseler çoğunlukla 11. yüzyılda inşa edilmiş. En iyi durumda olup ziyarete açık bulunanları ise Eğritaş Kilisesi (Köyden yürüyerek veya merdivenle bir saatlik mesafede), Kokar Kilise (Çayın sol kıyısında, merdivene 1 km. uzaklıkta), Pürenli Seki Kilisesi, Ağaçaltı Kilisesi (Merdivenin hemen yakınında, Yılanlı Kilisesi (Köprüyle geçilen sağ tarafta), Bahattin Samanlığı Kilisesi (Belisırma Köyü girişinde, çayın sol kıyısında), Kırkdamaltı Kilisesi (Belisırma Köyüne 500 metre), Sümbüllü Kilise (Merdivenin sol tarafından 250 m. ileride). Direkli Kilise’dir (Belisırma Kilisesi karşısında manastır kilisesi).


Ihlara’da yapılacak gezinin keyifli olduğu kadar yorucu da olduğunu hatırlatalım.(biz ol sebepten, yanımızda çocuklar olduğu için fazla gezemedik.)

Hasandağı’ndan çıkan bazalt ve andezit yoğunluklu lavların soğumasıyla ortaya çıkan çatlaklar ve çökmeler kanyonu oluşturmuştur. Bu çatlaklardan yol bulan kanyonun bugünkü halini almasını sağlayan Melendiz çayına ilk çağlardan Kapadokya ırmağı anlamına gelen ‘Potamus Kapadukus” denilmekteydi. 14 km uzunluğundaki vadi ıhlara’dan başlar. Selime’de son bulur. Vadinin yüksekliği yer yer 100-150 m.dir. Vadi boyunca kayalara oyulmuş sayısız barınaklar, mezarlar ve kiliseler bulunmaktadır. Bazı barınaklar ve kiliseler yer altı şehirlerinde olduğu gibi birbirine tünellerle bağlantılıdır.
Ihlara vadisi jeomorfolojik özelliklerinden dolayı keşiş ve rahipler için uygun bir inziva ve ibadet yeri, Savaş ve istila gibi olağanüstü zamanlarda ise gizlenme ve korunma yeri olmuştur. Ihlara vadisi kiliselerindeki süslemeler 6.yüzyılda başlayarak 13.yüzyılın sonuna kadar devam etmiştir.
Vadi boyunca yer alan kiliseler iki gruba ayrılabilir. Ihlara’ya yakın olan kiliselerin duvar resimleri Kapadokya sanatından uzak, doğu etkisi taşırlar. Belisırma yakınında yer alanlar, Bizans tipi duvar resimleri ile süslüdür. Ihlara Bölgesi’nde Bizans Dönemi’ne ait bilinen kitabelerin sayısı oldukça azdır. Belisırma köyüne 500 m. uzaklıktaki Aziz georgios (Korkdamaltı) Kilisesi’nde Selçukul Sultanı II.Mesud (1282-1305) ve Bizans İmparatoru II.Andronikos’un adlarını içeren 13.yüzyıla ait freks üzerine yazılmış bir kitabe bulunmaktadır. Bu kitabe bölgeyi ellerinde bulunduran Selçukluların hoşgörülü yönetiminin varlığını kanıtlamaktadır.
Ihlara Vadisi’nde yer alan ve resimleri en iyi korunmuş olan kiliseler Ağaçaltı, Pürenliseki, Kokar, Yılanlı ve Kırkdamaltı Kiliseleridir.
Posted by Picasa

PAPATYA KURABİYE

Papatya kurabiyeyi kızkardeşim özellikle Trakya'da oturduğu dönemde sıkça yapardı. Kızımın doğum gününde cici birşeyler arzu ettiğini görünce yapmaya karar verdim. Geç bir vakitte yapmaya başladığım için, bir kısmını da farklı yaparım düşüncesiyle tırtıl kurabiye kalıbını da hazırlamıştım. Daha önce yazdığım gibi, oğluşumun çok hoşuna gitti ve tamamını yaptı. Papatyalara sap ta kendi tasarımı oldu. Kuralcıyız azıcık. Fırınımız biraz hızlı olduğundan 130 derecede ve kısa sürede pempeleştiler. Bu hali de ev halkının aha hoşuna gitti.

Malzemelerimiz

250 gr. tereyağı
1 çay bardağı ( ç.bardağımız büyük) sıvı yağ
1 çay bardağı yoğurt
1 çay kaşığı silme kabartma tozu
1 su bardağı şeker
6 bardak un
kakao
2 yumurta(beyazları üstüne)


Yapılışı:

Tüm malzemeler karıştırılır. Hamurdan istenilen miktara kakao katılır. Şekil verilir, yumurta akı sürülür ve fırına verilir. Hoşçakalın.
 Posted by Picasa

18 Eylül, 2006

KONYA GEZİSİNDEN

Tatil yazılarına kaldığımız yerden devam edelim isterseniz. Yukardaki resim Kirazlıbahçe'de elinde kirazla Nasrettin Hoca. Yanında da Ali Bey Hazretleri.
Burası Konya Sofrası. Mevlana Türbesine bakan manzarası ve Konya'ya özgü yemekleri ilehoş bir mekan. Üç katlı ahşap bir konaktan restore edilmiş. Biz geç vakit gittik, tandırı güzeldi, tavsiye ederim.
"Dinle neyden gör neler söyler sana
Derdi vardır ayrılıklardan yana"

"Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol" ve Gel ne olursan ol gel diyen Hazreti Mevlana'nın makamından görüntüler. Hoşçakalın. Posted by Picasa