28 Aralık, 2005

Bu gün bu kış manzarasını eklemek istedim sayfama.Karlı buzlu kışlara, yılsonlarına ve yılbaşlarına alışmışım ben. Hatırladığım ilk kurban bayramının bol karlı olmasından olsa gerek, kurban bayramı deyince diz boyu karları, bir günlük kardeşimi ve babam geliyor mu acabasıyla, bahçe kapısından sokağa uzanan ümid dolu bakışlar atan minicik bir kız çocuğuna, mazime uzanır hayalim. Acaba yine baksam bu bayram, yine uzanıverse bakışlarım kapıdan sokağa, görebilirmiyim uzaktan olsun siluetini...
Bir şairimiz şiirinde;
"Ölüm ölene bayram, bayramda sevinmek var,
Oh ne güzel bayramda tahta ata binmek var." der. Geçirdiğimiz yıldan ve yaştan hangi iyiyi yaptım, kötülerim hangisi, yeni yılda neleri daha çok yapmalı, neleri de hiç yapmamalıyım süzgecinden geçebilmeyi, ailemizde, çevremizde ve de halka halka dünyamızda sevgiyi, umudu, güzelliği yayıp, iyi insan olup, iyi atlara binip, bayram muştusuna ulaşmayı nasip etsin bizlere Yaradan. Hepinize sevgilerimle, hoşçakalın.

26 Aralık, 2005

ELMALI PASTA


Elmalı pasta daha önce yapıp kaydettiğim bir pasta. Kameram henüz dönmedi ve bugün hiç te iç açıcı olmayan bir haber aldım. Bu kodak marka bir ürün ve daha dört ay bile kullanmadım. Sürekli de çantamda, düşürmedim.. Arızalandıktan sonra üzerinde çin malı olduğu ibaresini gördüm aldığım yerle görüştüm, bunun sorun olmadığını sadece aynı standartlarla Çin de üretildiğini belirtip, garantili olduğu için servise gönderdiler. Servis düşürüldüğünü ileri sürmekte ve lensin bozulduğunu, tamiri yeni bir makinayla hemen hemen aynı olduğunu bahisle yeni bir ürün almamı önerdi! Doğal olarak canım sıkıldı o kadar para öde ve sadece dört ay kullan. Hani derler ya felek mustafaya yar olmadı yine!......

Gelgelelim sadede ve pastamıza; çok kolay bir pasta bu arkadaşlar. Öncelikle elmaları tarçın, karanfil, şeker ve bir fiske kırmızı gıda boyası ile pişiriyorsunuz ve eviniz mis gibi kokuyor bu arada dostlarım. Hazır pastatabanla yapmıştık Kızımla, pasta tabanı meyveli soda ile ısladık. Arasına mısır nişastası,süt, şeker ve 1 yumurtadan oluşan muhallebi ve ezilmiş badem sürdük.Üzerine kremşanti ve elmalarımızı ekleyerek dolapta biraz bekletip servis yaptık. Yukardaki çiçek bizim sanatkar ruhlu çiçekçimize ait. Bu çiçeği kameradan dolayı canımız sağolsun diyerek kendime ve siz aziz dostlarıma gönderiyorum. Sevgilerimle, hoşçakalın.

23 Aralık, 2005


Oğluşumun sağlığı ile yakından ilgilenen tüm teyzelerine çok çok teşekkürler. Dün hastaneye gittik, son iki haftada 6.kg vermiş. Aşağıdaki pembe tombiş yanaklar yok şimdi. Renkte sararınca iyice, kan tahlilleri yapıldı. Tahliller normal. Son geçirdiği gribe bağlı da olabilirmiş, psikolojik te olabilirmiş iştahsızlık. Dün gece 22 sularında bitti tahlil sonucu v.s. derken. Hastaneye yatırılacağım korkusu ile ucundan kıyısından yer gibi oldu. Bir de akciğer grafisi bakılacak. Bu gün ilaçlarını da aldık, hayırlısı bakalım teyze/ablalarımız....

22 Aralık, 2005

ÇOCUKLAR İÇİN


Çocuklar için hediye alternatifi ve değişik bir hediye çantası olabilir diye düşündüm. Malumu aliniz kameram henüz serviste netten gördüğüm ve beğenerek kaydettiğim güzellikleri paylaşmak istedim sizlerle..

Yorgun ve de yoğun ama güzel geçen bir gecenin ardından geç saatlere kadar uyuyamayınca ve de birazdan Paşamızı hastaneye götüreceğimiz için çıkmak zorunca da olunca çok acele yazan uykusuz ben sürçü lisan ederse affola.

Güzel ve uykusuzu da açıklayarak siz sevgili dostlarımı merak ta bırakmayayım. Efendim ben misafiri çok severim, hele de haberim olmamasına rağmen hazırlıklı bir günümdeysem değmeyin bana. Bu akşam bir telefon size geliyoruz diye... Ben peynirli-ıspanaklı gül böreğimin yanında tomurcuk çayına bir-iki de kakule atarak demlediğim çayımın ikinci bardağını yudumlarken... Neyse dedim ya vakit az tezelden yazayım misafirlerimi ağırladım onlar ikramları ve çayı beğenip tazeledikçe ben de sanki daha önce hiç içmemiş gibi eşlik ettim. Ne yapayım hani demişler ya; Essohbeti bila çay, Kelleyletü bila ay! Tercüme de edeyim hemen!
Bu Osmanlı zamanında söylenmiş yarı Türkçe bir tabir. Çaysız sohbet, Aysız geceye benzer! Ben de zaten işyerinde gelen misafirlere eşlik edeceğim diye tiryaki oldum ya.. Daha sonra gelsin uykusuz geceler... Söz ( Annemi karşımda hissettim) bir dahasına bitki çayına ağırlık vereceğim. Hepinize sevgilerle, ben hastane yollarına düşeyim. Hoşçakalın....

20 Aralık, 2005

GELİNCİK VE PAPATYA

Gelincik ve Papatya pano Anneciğimin oda duvarını süslüyor. Elde işlenmiş bir pano. Çin iğnesi, sarma ve tohum işi Annemin tabiri ile. Bana çocukluğumun becerikli hanımlarının mesut yuvalarını hatırlatır her baktığımda.

Bu arada dün nihayet Üsküdar'a gidebildim ve kameramı teknik servise bıraktım, yapılmasını heyecanla bekliyorum. Üsküdar'a kadar gitmişken Ali'yi Çamlıca'ya çıkardık. Oğluşum küçüklüğünden beri Çamlıca ve Florya'dan çok hazzeder. Çamlıca da büyüyünce uzun sarı saçlı gelinimizin elinden tutup gezecek. Bir üç- dört sene evvel elalemin gelinlerini çekiştirip damadın ben olayım mı o kötü diyerek damatları kızdırırdık! Florya da da malum komutan olunca bineceğimiz uçakları izleyip hayal kurmak...

Çamlıca da her yer, ağaçların üzeri lapa lapa karla kaplıydı... Bir süre oğlumuzla kar topu oynadık. Karlar hafif sertleştiği için Ali Bey kardan adam yapmaya muvaffak olamadı.. Epey oynadı iştahı açılmıştır diyerek restorana geçtik, acıktım deyince mutlu olduk. Küçükken önce "eşiiiiim", biraz büyüyünce "feşiiiiim" diye çağırdığı en son artık düzeltip "şefiiim bakarmısın" diyerek siparişini verdi, biz de verdik. Gel gelelim hiç birini yemeyince biraz uğraştık en sonunda pes ederek onu karla oynamaya gönderip, biz de bir çay içerek ayrıldık. O güzel manzarayı görüntülemeyince ilerde bir karlı güne erteleyip, en azından anlatmaya karar verdim. Hepinize güzel bir gün dileklerimle, hoşçakalın.

16 Aralık, 2005

ŞİRİN ŞEYLER

Yine geldik bir haftanın sonuna. Yarın beni yoğun bir gün bekliyor. Esasında bu hafta hep yoğun geçti. Dün akşam bir iş toplantısı vardı ve bitiş saati en azından benim için geç saatlerdi.
Hafta içi yine iş gereği Cemil Reşit Rey'de bir tanıtım toplantısına katılmıştım. Toplantı akabinde sahne alan Altın Kızlar çok dinlendirici ve hoş oldu bizim için. Benim ilk defa izleme ve de dinleme imkanım oldu ama çok beğendiğimi ifade edeyim. Bilmeyenler olursa; Altın Kızlar hem enstrüman çalıp, hem sanat müziği içra eden bir grup. Benim kameram müsait olmadığı için görüntü alamadım ama daha sonra arkadaşlardan alacağım bir kareyi ekleyebilirim. Sanat müziği sevenlere tavsiye olunur.
Bu şirinlikleri de başta Şirinyaramaz Candan olmak üzere, ilgi duyan herkese ithaf ediyorum. Bana iç açıcı ve hoş geldiler. Bu arada Ali Paşamızın iştahında çok hafif de olsa bir gelişme mevcut. Alakanızdan dolayı çok teşekkürler Teyzeleri/ Ablaları. Ellerinizden öper diyeceğim ama hiç öyle bir alışkanlığı mevcut değil ne yazık ki ! Kendi yerine kuzeni ve emireri Ayşe'ye öptürür sadece. Ayşe çok hürmetli bir kız, herkesin elini öper boyu ellerine yetişmese de ayaklarını kaldırır. Ali Bey çok gerekirse (!) mübarek başını uzatıp saçlarından öptürür o kadar. Sadece şarışın abla veya teyzelere yanaklarından o da nadiren. Sarışın niye derseniz bende bilmiyorum iki yaşındayken elinden tutup dışarı çıkardığımızda sarı saçlı birini görürse yanına gitmek için alabildiğine çekerdi bizi. Beş yaşında anaokuluna başladığında kendi öğretmenini esmer, ablasınınki ni sarışın görünce epey ağlamıştı herşeyin iyisi Mümüreye kötüsü bana.(Ablamızı hala kıskanırız) Sarı saçlı, rengili gözlü öğretmen ona, kahverengi saçlı, kahverengi yüzlü öğretmen bana diyerek. Neyse çok uzadı yine herkese iyi bir hafta sonu dilerim.

13 Aralık, 2005

TOP GÜLLER

Top güller benim sohbet örtüm. Bir araya toplanmış güllerinden dolayı bu isim geçti aklımdan. Yakın zamana kadar tüm dantelleri kaldırıp kullanılması daha kolay örtüleri tercih etmiştim. Ama dantel bir klasik ve insan bir süre sonra da olsa danteli tekrar görmek istiyor evinde.
Son zamanlardaki ahvalimizi de kısaca arz edecek olursam; bir önceki yazıda da bahsettiğim veçhile Ali'yi sanal alemden kurtarma operasyonumuz titizlikle sürdürülüyor. Bu arada Oğluşumun iştahı tamamen kapandı. Aşağı yukarı on gün içinde inanılmaz zayıfladı. Bizim uçlarda gezen paşamız neredeyse hiç bir şey yemiyor. En sevdiği şeyleri bile reddediyor. Geçmişte iştahsızlık neticesi hastaneye kaldırılma ve 13 günlük damardan beslenme hikayemiz de olunca tedirginlik artıyor.
Herkese güzel bir gün dileği ile...

Yine Melekten Peçetelik

Peçetelik Melek'ten. Bugünlerde Ali Beyimiz sanal alemde kalacak diye bilgisayarı açmıyoruz.(Kablosunu sakladık) İşyerin de de iş güç. Bunları da tam çıkarken yazabiliyorum.Sabah 06 sularında açarken kendilerine suç üstü yakalandım! Çok kötü oldu apar topar kapatırken duruma el koydu.Çok kısa oldu ama eve gitmek için çıkmak zorundayım.Hepinize sevgiler.

09 Aralık, 2005

Ben de on küçük mutluluklarını yazmaları için Sevgili Şennur'u, Sevgili Hülya'yı ve Münevver Ablamızı sobeliyorum!....

0N KÜÇÜK MUTLULUK

On küçük mutluluk ta Sevgili Serpil tarafından sobelendim. Nette gezerken belki birgün yapabilirim diye kaydettiğim uzakdoğulu bir hanımefendiye ait yukardaki eser bana on küçük mutluluğun resmi gibi geldi. Küçük mutluluklarda küçük ışıklar belki ama bir araya gelince gönül dünyamızı aydınlatıyor.
1-Bizleri iyilik ve doğruluk esası üzerine yetiştirmek için insanüstü bir gayret sarfeden, kendileri de bu konuda bize model olan bir annem-babam olduğunu hatırladığım her an içimde bir genişlik ve huzur hissetmem.
2-Çevremdeki insanlara ufak ta olsa bir konuda yardımcı olabildiysem veya bir ikramda bulunabildiysem mutlu olurum.
3-Bir kitabevinde dolaşmak, kitapları incelemek ve tabii almak.
4-Tatlı ile pek arası olmayan biriyim. Hatta çayıma, kahveme şeker atmam. Ama İşyerinde çekmecemde veya çantamda kahveli,limonlu şeker varsa çocukluğumdan beri arada sırada yemekten ve pek mutlu olurum.
5-Annemin sesini duyabilmek, hele de sağlıklı ve mutlu olduğunu hissedersem çok mutlu olurum.
6-Çocuklar sağlıklı ise, onlar için güzel bir şeyler yaptıysam, okul v.s.nin iyi gittiğini hissediyorsam.
7- Eşim eve erken gelebildiyse. (Bu tarihi olay pek yaşanamaz ama. Geç saatlere kadar ha bire koşturan işkolik bir eş.)
8- Kardeşlerimin sağlıklı ve mutlu olduğunu düşünmek.
9- Gittikçe materyalistleştiği hep ifade edilen dünyamızda kalbi işlerin de gerçekleştiğini duymak.Mesela; ülkemizde yok sanırım ama, ölümcül hastalığa yakalanmış çocukların son arzusunu yerine getirmek üzere kurulmuş bir derneğin varlığı. Ya da ülkemizde de varolan hastane tedavisindeki kanserli çocuklara bir nevi gönüllü annelik yapan grupların varlığını ve faaliyetlerini duymak.
10-Beni her türlü maddi şartlardan uzakta, gerçekten seven dostlarımın olduğundan emin olmak.Bir bloğumun olması ve burada da güzel dostluklar yaşamak beni çok çok mutlu ediyor. Yine blogumdan bana ulaşabilen bir on yıldır görüşemediğim arkadaşım Hatice ile bu vesile ile görüşebilmek. Sevgili Serpil'e teşekkürler, herkese sevgiler.

06 Aralık, 2005

ÖZEL GÜNLER YAKLAŞIRKEN


Ben bu hafta evdeyim. Tüm sırada bekleyen görüntülerimi işyerindeki bilgisayarıma aktarmıştım. Hazır gün ışığı saatlerinde evdeyken güzel fotoğraflar çekerim diye düşünüyordum ama ne oldu bilmem, kameramda bir problem var.Yarın çarşıya çıkıp bir göstereceğim. Vermeyince mabud, neylesin sultan mahmud diye boşuna söylememişler elbet atalarımız...
Hafta sonu boğaziçinde okuyan yeğenim bir süpriz yapıp tek başına bizlere gelebildi. O ilk defa milli olurken, biz de çok mutlu olduk. Derslerden fırsat bulup çıkamamıştı yurttan. Çıkacağı zaman eniştesi alıyordu kızımızı. Ispanaklı böreği çok özlemişti yavrucuğum. Alel acele yaptık. Pazar günü bir arkadaşımızın yakını olan ve çok uzak bir ilimizden gelip onkolojide yatan bir hastayı ziyarete gittik. İşini sanat gibi yapan çiçekçimiz güzel bir buket hazırladı. Adamcağız çok mutlu oldu. Hastalığı son safhada. Hastane ziyareti bizlerin haline şükretmesi, karşı tarafı da mutlu etmesi açısından çok mühim. Böyle güzelliklere yol açtığından olsa gerek Peygamber Efendimiz; hasta ziyaretinde bulunanlara gün boyu meleklerin Allahım bu kulunu affet diye dua ettiklerini beyan ediyor.
Dün portakal ağacından gelin kurabiyeyi yaptım. Tavsiye ederim. Pişmeye yakın çalan telefon sayesinde benimki beyaz olmadı. Allı gelin oldu! Ama tadı güzel. Zaten Türklerde eskiden gelinler kırmızı giyermiş!
Bu kartpostallar çok hoşuma gitti.Malum hediye günleri yaklaşıyor. El yapımı kartpostallar hazırlasam diyorum. Bu sms ve mailler çok sanallaştırmasın dostluklarımızı diye ama bakalım inşallah kısmet olur.Güzel bir gün geçirmeniz dileği ile.

02 Aralık, 2005

CEVRİ FELEK SEHPA ÖRTÜSÜ

Feleğin her cevrine tahammül gerek, madem ki çile de sefa da müşterek gibi bir söz hatırlıyorum.Ama içimden bir ses bu söz biraz farklıydı yanlış hatırlıyorsun diyor. Lakin; en azından mana itibariyle bu şekildeydi diyorum. Bu sehpa örtüsü iğne oyası malunuz. Görev yaptığım işyerine mali durumu iyi olmayan bir kadıncağız yapıp getirmiş, arkadaşlarım bir takım da benim adıma almıştı, bir kaç sene evvel. Yapan kişinin durumundan mı, modelin şeklinden mi bilinmez içimden bu ismi vermek geldi. Hepinize iyi bir hafta sonu diliyorum.

01 Aralık, 2005

Yıldız Çiçeği Sandık Örtüsü

Yıldız çiçeği sandık örtüsü Melek'in. Bana çocukluğumdaki evimizin bahçesindeki yıldız çiçeklerini hatırlattığı için bu ismi vermek istedim. Rahmetli Babacığımın yetiştirdiği sarı, bordo, beyaz yıldız çiçekleri... Ablamın mahallenin çocuklarına bila bedel dağıttığı, benim yüksek ticaret ruhuyla(!) mütevazi oyuncaklar karşılığında verdiğim, Ablamın Babama haber vermesi neticesi ortaya çıkan ve sahiplerine dağıtılan oyuncak stoğum... Başka çiçekler de vardı bahçede o yaz ama en bol olanı yıldız çiçeğiydi. Şimdi ki çocuklar bir apartman dairesi içinde insiyatif (!) de geliştiremiyorlar. Oysa biz koskocaman bahçe, avlu kısmı, Annemin işbilir bir komşumuza, bilmem hangi köyden getirterek yaptırdığı tandır evinin teras gibi kullanılan kısmı, çatı, bunlara ilaveten pek sokağa çıkmamızı uygun görmeyen Anneciğimin verdiği özel izin saatlerinde arkadaşlarımızla oynadığımız boş arsa. Mahallede bulunan nadir tandır evinin bizde olması hasebiyle komşu hanımlar maheretli hamurişleri yaparken, yanları sıra gelen mahalle arkadaşlarımızla ne insiyatifler geliştirirdik. Bahçeden toplanan sebzelerle yaptığımız ve dünyanın en leziz yemeği gibi gelen salatalar, bebeklerimize dikilen elbiseler, doktorculuk oynarken dilimize sürdüğümüz yer elması yaprakları ile sergilediğimiz kanlı-canlı oyunlar. Mahallenin bedelsiz manavı vazifesini gören bizim bahçeden, yine benim önderliğimde gelenlere artık para ile verdiğimizi belirterek yine mütevazi kazançlar sağlarken, muhtemelen Ablamın en sonunda fark etmesi ve içerde düğünü yakın kızlara gelinlik diken Anneme haber vererek yine noktalatması... Bugün tüccar falan olamadımsa sebebi Sensin Ablacığım yaa desem haksızmıyım ki. Sevgilerimle.

Gönlübir Oda Takımı

Gönlübir demek istedim bu modele. Gönülden gönüle uzanan bir tel gibi gelir birleşim noktaları. Bugün çok yorgun ve uykusuzum, arkadaşlar. Bir kere hala Ramazan Ayı'ndan beri hergün sahur saatinde uyanıyorum. Saat 04. suları ben ayakta. Yorgunluk, uykusuzluk, geç yatmak hiiç etkilemiyor. Sanki beynimde bir çalar saat var beni aynı saatta uyandıran. Hayatım boyunca böyle bu iş. Bazı zamanlarda da birgün bir vesileyle uyuduktan faraza üç saat sonra uyandıysam, ertesi gün üç saat geç yatsam, yine üç saat uyuyup- uyanıyorum. Eh uyanınca da hemen uyuyamam. Çoğu kez uyumak istemem ya da. Aaa madem uyandım gündüz bakamadığım falan dergiyle gazeteye göz atayım. Bu akşam haberleri dinleyemedim haber kanallarına bakayım- Annemin tabiri ile sanki Türkiye'yi ben idare ediyorum kaçırdığım bir nokta kalmasın.- Yeni aldığım kitabı okuyayım. Dua edeyim bu saatte iyi olur. Geçmişlere, Anneme, Ali'ye, F.Ablanın oğluna v.s v.s. Aaaa iş vakti geliyor. Ne çabuk geçmiş zaman, akşamda zaten Ali'yle Kadıköy'den 21'i geçiyordu döndüğümüzde ve geç uyuduk. Bugün de Kızımı etütten alacağım aynı saatlerde. Ama ben çok yorgun ve uykusuzum. Hergün hergün de aynısı olunca.Sızlanıp da beni kızdırma diyorum, başına silah mı dayıyorlar madem öyle kalkma! Bugün kendimle kavga ediyorum sanki. İnsanın kendine ettiği iyilik veya kötülüğü kimse edemiyor gerçekten. Neyse dostlarım dantele gelecek olursam, bu benim çeyizimden ama yeni kullanmaya başladım. Haticeciğim msn adresi alayım da artık hem Seninle, hem de netten arzu eden can dostlarımla görüşürüz inşallah. Sevgilerim hepinize, kendim hariç, bugün ona kızgınım zor bakıyorum dosyalara!...

29 Kasım, 2005

BANA ELİŞİNİ SÖYLE SANA KİM OLDUĞUNU SÖYLEYEYİM

Arkadaşlar Merhaba;
Sevgili Şennur Hanım tarafından sobelenmiş bulunuyorum. Dilim döndüğünce, 'elim döndüğünde' yapabildiklerimi arz etmeye çalışayım.
İlk elişi yapmaya ne zaman başladınız? Neyi kimden öğrendiniz?
İlk elişi maceramı hatırladıkça, hala hem güler, hem bunalırım. Zaman zaman Anneme ve Ablama sitem ederim aceleniz neydi diye. Neyse gelelim sadede. İlkokul birinci sınıfa henüz başlamıştım ki elime bir dantel başlayıp verdiler. Okuma yazmayı hemen öğrendim diye derslerime engel teşkil etmeyeceği beyanı ile. Aldım danteli elime, başa kadar örüyorum lakin oradan nereye gideceğimi bir türlü akıl edemiyorum. Yani dönme işlemi gelmiyor aklıma. Ama örmem gerekiyor, fakat işin içinden çıkamıyorum. Mahalleden sınıf arkadaşlarım var, benden iki yaş büyük ama ben okul gayretlisi ile aynı sınfta. Onların ödevlerini yapıyor, onlarda benim danteli örüyor. Ama nafile Annem o düzgün örgüyü, öğretmenim de o düzgün yazıyı tanıyor. Biri verilen işi başkasına yaptırıyorum diye bana, diğeri de küçüğüm diye zorla mı yaptırıyorlar diye arkadaşlarıma kızıyordu.
İlk yaptığınız elişini saklıyormusunuz? Fotoğrafı var mı? Peki en çok sevdiğiniz elişi hangisi gösterebilirmisiniz?

O olay dantelimi Annem Ablamın çeyizinde bir seccade ayağına dikti. Ancak o kadar örebildiğim için. Ama fotoğrafı yok. Ondan sonra bir iki oya ördürme teşebbüsü olduysa da 'subay sırması' 'fare dişi ' gibi ben ısrarla 'dut oyası' öreceğimi belirterek yarım bıraktım. Elişi uzmanı Ablam da dut oyasının kaba saba bir model olduğunu belirterek başlamadı. Ben de mutfak elbezi ve tutaç dışında, yine Ablacığımın deyimi ile' ince iş 'yapmadım, taa ki ortaokulda kız meslek lisesi orta bölümüne yazdırılıncaya kadar. Ablam her fırsatta benim kadarken, yani ilkokul 2'ye giderken çanta ördüğünü benim çok 'dayak' (eli ince işli olmayan) olmamdan korktuğunu ifade ederdi. Ben de ördünde çok mu iyi oldu Annem kıymayı içinden çıkarıncaya kadar işi bitti, perişan oldu diyerek cevaplardım. O da Senin lafına laf yetmez diyerek kızıp, susardı.(Sıcak bir yaz günü o vakitler evden epey uzakta olan kasabımızdan aldığımız 2 kg. kıymayı zorla ufacık çantaya yerleştirmiş, eve geldiğimizde Annem çıkarabilmem için çok uğraşmıştı.)
Kız Meslek Lisesi orta kısmında okudum. Bir çok elişleri ve dikiş öğrendim. Nakış dersinde yaptığım mutfak takımını Annem şu an kullanıyor ama fotoğrafı yok, elimde. Antika yapıp işlediğim zıbınları da 'sonradan olan' kardeşim Mesutcuğuma giydirmiştik ve çok mutlu olmuştum. Ortaokul bittiğinde konu-komşuya etek v.s. dikiyor, paramla kitap alıyordum.Okumaya hala çok düşkünüm. En fazla uğrak yerim kitapçı ve sahaflar.

Günde elişine ne kadar zaman ayırıyorsunuz?
Çalışan ve biri hiper iki çocuk annesi olduğum için sanırım, her gün elişi yapan bir hanım değilim.
Ama emekli olduğum zaman Şennur Hanım ve Münevver Abla gibi çok güzel işler yapmak istiyorum.
Bilmediğiniz veya öğrenmeyi istediğiniz elişi var mı?
Bilmediğim çok fazla elişi var. Obje boyamayı öğrenmeyi çook istiyorum. Bu konuda Şennur Hanım'dan rehberlik talep etmeyi düşünüyorum. Bir de yakınımızda bir ebru kursu gördüm. Orayla görüşüp, cumartesi günleri kurs varsa ve Alişim ile babası ilgilenebilirse ebru öğrenmek istiyorum.Çok ihtimalli bir iş dostlarım ama. Oğlum biraz daha büyüdüğünde ömrüm olursa tabii Beykoz'a gidip cam sanatı kurslarına katılmak istiyorum. Neyse fazla uzatmıyayım Arkadaşlar bende dilek ve istek listesi bir hayli çok, tezhip, hat neler neler....

"Bundan sonra sadece tek elişi tarzında çalışacaksınız" desek, ne seçersiniz?
Nakışı seçerdim. Çin iğnesi, Türk işi, aplike ve kanaviçe derken şimdi kurdele nakışı, bir dalda onca çeşit olduğu için. Bu aralar Şennur Hocamın güzel anlatımı ile, sevdiklerime bayram hediyesi işliyorum kurdele nakışlı.
Sizce en zor işi hangisi ve neden?
Zürafa yapmayı biliyorum sadece ama, sanırım çok sabır ve emek istediği için iğne oyası diyeceğim.
Yaptığınız elişleriyle ilgili "mutlaka olması lazım" dediğiniz birşey var mı? (Renk,model,kullandığınız aletler, yardımcı unsurlar vb.)
Şu an hatırıma gelen bir husus yok. Lazım olan malzemeleri alır, o işten yakın zamanda yapmayı planlamıyorsam kalan materyeli kız kardeşlerime veririm. Onlar, şu an çalışmadıkları ve sürekli elişi yaptıkları için kısa vadede işe yaramasını isterim.

Yaptığınız örneklere isim nereden buluyorsunuz?
Her zaman isimlendirmiyorum sanırım ama, içimden gelen, şeklini benzettiğim ya da o an ki ruh halimi yansıtan bir isim olabiliyor.
Kim olduğunu söyle, sana elişini söyleyeyim!
1-Mümkün olsa şu şöyle olsa dediğin bir fiziksel özelliğiniz var mı?
İç güzelliği geliştirmeye çabalarım elimden geldiğince. Özündeki güzelliği yansıtan ama yüzünü görmediğim Siz sanal dostlarımı çok sevdiğim gibi. Ama Allah'a şükürler olsun şöyle olsaydı dediğim bir husus yok. Zaman zaman alıp-verdiğim kilolarım üniversitedeki gibi bir ayarda dursa isterdim. Ama bu da kişinin elinde olan bir olay.
2- Kendinde beğendiğin özelliğin nedir?
Bunu bugün öğlen tatilinde arkadaşlarıma sordum. Aldığım cevaplar kısaca; bir toplantı v.s. konuşurken kendimi, birimimi kısacası yapmak istediklerimi iyi ifade ediyormuşum. Fedakar ve vefalı olduğumu söylediler. Mantıklı ve azimli olduğum ifade edilir.
3-Keşke böyle olmasın dediğiniz huyların var mı?
Onu da Annem söyler (kızarken) kafasına koyduğu bir şeyi ya yapacak ya ölecek der. Ama her şeyi kafama koymadığım için çok sık yaşanmaz. Kardeşlerime çok düşkünüm diye Senin kendi hayatın yok mu diye kızar. Çok daha sabırlı olmak isterim bu benim tesbitim. Hareketlerimi mantığım belirler ama içten içe çok duygusalım. Ama sevdiklerimle, hak edeni karıştırmamaya büyük özen gösteririm.
4- Bu soruyu sizler cevaplayacaksınız.(Okuyucular, arkadaşlar) Sanal demek istemiyorum internetten dostlarım sizlerle önceden belirleyeceğimiz bir yerde buluşacağız desem, beni kafanızda nasıl canlandırıyorsunuz. Nasıl birini gördüğünüzde "işte bu Sema...." dersiniz?
Ben de ev perisi Şükran'( eğer geç kalmadı isem) kader'i ve Nalan'ı sobeliyorummm........

28 Kasım, 2005


Bunlar Filiz'den kırkyama modelleri. Filiz, fakülte bittikten sonra kırkyama kursuna gitmişti.Kendine yatak örtüsü, örtüler yapmıştı. İlk olarak bana yastıklar yapmış fakat ben onları minder olarak değerlendirince (!) önce biraz sitem etmiş sonra kendine de minderler yapmaya başlamıştı salona yere ve mutfak masasının sandalyelerine. Ben bu sefer mutfak minderlerini ve mutfak eldiven ve tutaçlarını görüntüledim.

24 Kasım, 2005

Nice Mutlu Yıllara Oğluşum

Ben bu sayfayı oğluşuma ve Fethiye(Acemice) nin şahsında öğretmenlere ayırmak istedim. Aslında 22 Kasım doğum günümüz. Hafta içi Babası geç geldiği için biz de Tuhfeler gibi Pazar günü kutladık. Her sene okulda kutlandığı için önce kabul etmek istemedi paşamız. Sonra dayısı,teyzesi ve onlarınve de tabi bizim vereceğimiz hediyelerin cazibesine kapılarak kabul etti.Pastamızı hazır aldık. Zira dayımız ve teyzemizi ailece yemeğe davet ettik ve pastayı hazır aldık. Hiç ağzına sürmediği pastanın muzlu-karemelli olmasına karar verdi. Eve getirince etrafına geyik,at,inek,fil,gergedan, zürafa gibi bilumum hayvanları dizdik. 7 mum ve maytapları hazırladık. Annesi çorba,z.sarma, fırında palamut, fırın arzu etmeyen zevat için tava çinekop, yeşil salata, sarımsak soslu roko gibi mütevazi bir sofra hazırladı, zira; bir önceki gün yağmurda-yaşta ve akşam trafiğinde üstelik otobüsle karşıya geçip, babamız ile buluşup yeğenimiz İnanç'ı yemeğe götürmeyi kafasına koyduğu için 3.5 saat yollarda kalıp, kah ıslanıp, kah kalabalıktan nefes alamayarak en sonunda dileğine ulaştığı ve eve de geç döndüğümüz için yorgun bir pazardı O'nun için. O tabii ki ben oluyorum. Kameramı şarz etmeyi unuttuğum için fotoğraf çekemedim ve Oğluşumun en beğendiği fotoğraflarını koymaya karar verdim. Tam iki kez mumlar yanıp, söndürüldü. İyi ki doğdun sedalarının kuvvetli çıkmasına özen gösterdi oğluşum. En çok da geçen yaz kardeşimin düğününde kendisine kalmadığı için uğruna savaşabileceği maytaplara sevindi. Nereden bileyim oğlum yanıbaşımızda pastanede satıldığını. Evet canım oğlum "İyi ki doğdun, Rabbime şükürler olsun dağ ne kadar yüce olsa üzerinden yol geçer hiper oğluşum." Sevgilerimle Sana ve sevmeyi bilen herkese!
Canım Oğluşum gülen yüzün hiç solmasın...

Öğretmenler Günü


Sevgili Fethiye'nin şahsında tüm öğretmen arkadaşların öğretmenler günü kutlu olsun.

16 Kasım, 2005

Çiğdem Oda Takımı

Bu da Filiz'in çeyizine Fatma'nın yaptığı bir oda takımı. Bunun yarım şeklinden de yatak takımı yapmıştık.Üzerinde de Filiz'in gül desenli seramik fincanları. Desenini çok beğenmiştim ama porselenini bulamadım. Bu arada öğretmeni Ali'yi sevmediğini ve istemediğini açıkca deklare etti. Sezgileri güçlü oğluşum da bunun farkında. Okul müdürüne öğretmenim beni niye sevmiyor demiş. Her şey gönlünüzce olsun. Sevgilerimle.

15 Kasım, 2005

Kelebek ve Gül



Bu kelebek perde ve gül dantel takımını Safranbolu Evlerinde görüntülemiştim Sizlerle paylaşmak niyetiyle. Bu arada kurdele nakışı yapmaya başladım ve cumartesi akşamı başlayıp gece yarısına kadar devam ettim. Bu konuda özellikle Sevgili Şennur Hanıma teşekkürlerimi sunar, hepinize güzel günler dilerim.

11 Kasım, 2005

Zerafet Şapka

Bu da Filiz'in çeyizine Fatma tarafından yapılmıştı. 4-5 yıl önce bu tür süs amaçlı dantel şapkalar, vazolar, şekerlikler ağırlıklı olarak yapılıyordu. Filiz bunu giriş kapısının arkasına takıyor. Bende de makromeden vardı, verdim bir arkadaşa. Sizde de olur mu bilmiyorum ama ben belli bir süre sonra sıkılıyorum evdeki, vazo v.s. takımları görmekten.
Bugün haftanın son iş günü.Bayramın yol yorgunluğunu atamadan işe başladım ve özellikle bu gün iş oldukça yoğundu. Kendimi 'yorgun bir savaşçı' gibi hissediyorum. Tabii bu arada yaşlanıyorum galiba dostlar. Ben yine kendimi hiç yaşlı hissetmemiştim ama, geçtiğimiz aylarda bizim Sevgili Serra'nın bir takıya yorum yazarken 'kendimi genç hissettirdi' nevinden yorumu iyice sorguya götürdü beni. Eee yani haksızmıyım bizim 1979 doğumlu benden 12 yaş küçük kardeşimiz (Bana göre ufaklığımız (!)) yaşlılıktan bahsedince biz piri fani olmazmıyız?! Neyse efendim umarım Sevgili Serra'yı kızdırmamışımdır ama ne yapayım Kız Meslek Lisesi orta bölümünde zıbınlarını dikip, antika yapıp işlediğim sonradan olma kardeşimle aşağı yukarı aynı yaşta.
Eh artık cümlelerimi tamamlayalım. Bu hafta gibi hafta sonu da yoğun. Bu aylar bizim doğum günü ve özel gün aylarımız. 16 Eylül Kızımın doğum bizim nişan günümüz. 29 Ekim benim malumunuz. 10 Kasım Eşimin,lakin işlerinin yoğunluğu sebebiyle hafta sonuna kaydırdık. Bu gün 11 Kasım kızkardeşimin ve akşam O'na bir program hazırlıyorum. Yarın Ali'nin okulunda toplantı, pazar günü arkadaşlarla taziye ziyareti. Yine yarın Ali'nin gezi işlerinden sorumlu bakanlık vazifem var. 22 Kasım bizim evlilik, Ali'nin de doğum günü. Hepinize sevgilerimle.

09 Kasım, 2005

Bir Sivas Bayramı

Uzunca bir süredir Sivas'ta bir bayram sabahı yaşayamadım ve hep burukluk hissettim.Bu kez çok kısa bir tatile rağmen dağları aşarak Sivas'a gitme kararı aldım. Eşim bizi Sivas'a bırakıp K.Maraş'a geçti.Böylece bu bayram herkes annesi ile bayram etmiş oldu. Sevgili Serra'nın önerisi üzerine de bayram hikayemizi yazmaya karar verdim.
Sivas bayramlarını çok renkli ve aktif buluyorum.Tabii bu tesbitime üniversitede ilk kez Sivas dışında bayram geçirince ulaştım. Ondan öncesi o mahiler ki mahiyi bilmezler -yanlış yazmadımsa- daha açıkcası suda iken susuzluğu bilmeyen balık misali. Sivas'ımızda günler öncesi bayram temizliği daha evveli bayramlıklar hazırlanır.Benim çocukluğumda memmeciğim adı verilen küçük halka simitler, mendiller, şeker ve her yerin değişmezi harçlıklar çocuklar için hazırlanır.Biz çocuklar da küçük bir 'naylon torbayı' günler öncesi bir köşeye saklardık bayram hazırlığı adına.Ne işe yaradığı konusunda bilgi vermeme gerek varmı bilmem.Arefe günü ve bayram günü komşuların dağıttığı hazineleri(!) koyabilmek için...Şerefe günü (arefeden bir gün önce) baklavalar bağlanır ekmek fırınlarına gider devasa sinilerle. Genelde komşular birlikte açar yada açar görünür. Zira bizde annem cümlesini açar onlarda baklava ise 'döşeme' işini sarığı burma da da bağlama işini yapardı. Daha ziyade kurban bayramı öncesi yazsa bahçede yufka,kışsa fırında pide yapılır. Sivas'ta öyle bayramda açık fırın v.s. olmaz. Herkes bayrama odaklanır. Bayram öncesi bayram ekmeği alınır yada yapılır. Sarmalar kocaman kazanlarla yapıldığı için o işte de konu komşu imece usulü yapar genelde. Sütlaçlık sütler günler öncesi ısmarlanır. Bayram çorbası dediğimiz aslında kuru kayısı,incaz, üzüm çeşitleri, çok az aşurelik buğday ve fasulyeden oluşan komposto türüde bayram demirbaşlarındandır. Aşağıda Şifahiye medresesi avludan bir görüntü. Hali hazırda çay bahçesi ve antika çarşısı olarak kullanılmakta. Genç yaşta hayatını kaybeden ve çok sevdiği Sivas'ta şifahi medrese yaptırıp bahçesine defnedilmeyi vasiyet eden Selçuklu Sultanı İzzettin Keykavus'un türbesi de yer almakta.
Ramazan Bayramında 'yas bayramı' olan aileler- yakınlarını kaybeden ailelerin ilk bayramı demek daha doğru- fazlaca olduğundan en yakınlarımızla bayramlaştıktan hemen sonra onlara gidilir.Bayramda yokluğu en az hissedilmesi ve yalnız kalmamaları açısından büyük küçük herkes onları ziyaret eder, Kuran okunur. Bizde yakınlarını kaybetmiş eş dostu ilk gün ziyaret ettik.(Aşağıda çifte minareden bir görüntü)
Mezarlık ziyareti sonrası Bayram ziyaretlerine başladık. Sivas'ımızda bayram yemekleri yapılır ve hemen her yerde sofraya buyur edilirsiniz. Baklava, etli yaprak sarma, sütlaç, su böreği ya da kete. Keteyi 93 Osmanlı-Rus harbinde Kars-Azerbeycan tarafından gelip Sivas'a yerleşen hemşehrilerimiz tercih ediyor genelde. Bayılırım onların ketesine. İncecik açılmış tel tel bir ketedir. Bu demirbaş yemeklerin yanında arzu edilen diğer yemeklerde maharetli hanımlar tarafından sunulur misafirlerine. Biz yaprak sarmamızı el birliği ile arife günü iftardan sonra yaptık.Anneciğim meşhur baklava ve böreklerini ve sütlacı önceden hazırlamıştı. Biz gelince yaparız tatlıyı tekliflerimizi, Fatma sen tek tek açmıyorsun, Semanur da zaten başka tatlılar yapar diyerek-hadi gidi beceriksizler dercesine- reddetmişti. Sabah saatın 10.30 iken biz üçüncü bayramlaşmamızı yapıyor ve üçüncü sofraya zorla oturtulmuş olup, Emine Halamın çok lezzetli yemeklerini tadınca açtan korkma toktan kork dercesine kuzu kuzu yiyorduk.(Aşağıda tarihi Sivas Kongre binası yer almakta.)

Bayram kahvaltısını kızkardeşim Fatma ile birlikte hazırladık. Ben cevizli peynirli ve haşhaşlı çörekler ve K.Bayramı olmasa da Sivas'ın leziz etlerini özlediğimiz için kavurma yaptım. Kız kardeşim de diğer hazırlıkları yaptı ve bayram namazından gelecek kardeşlerimi beklemeye koyulduk. Babam 4 yıldır yok aramızda ne yazık ki... Ablam da bu bayram Kayseri'ye kayınvalidesine gitmişti. İsmail de izin probleminden dolayı Istanbul'da kalınca biz üç eksik olarak beş kardeş ve annemizle idik bayramda. Kahvaltı sonrası yukarda görülen Peygamberimizin Sancaktarı Sahabeden Abdulvahap Gazi Hazretlerinin Türbesinin de yer aldığı Yukarı Tekke Mezarlığında yatan Babamı, Çok Sevgili Fikriye Annemi ve türbeyi ziyaret ettik.
Arife günü akşam üzeri, iftara 1 saat kala Sivas'a ulaştık. Anneciğim Sivas tabiri ile hay-haşam (alel acele, harıl harıl anlamında) içli köfte yapıyordu. Kocaman bir leğende yoğurmuş, yaptıklarını önündeki tepsiye diziyordu. Gelinimiz Kamile de mutfakta diğer hazırlıklarla meşgüldü. Bayram sarması için kasaptan kıyma henüz alınmamış ve Annem eskiden kalma alışkanlığı ile onca çocuk ve torun arasında hemen beni görevlendirdi alışveriş işleri ile. Fatma Annemin yanındaki değişmez yardımcılığını aldı ve köfteyi beraber yaptılar. Filiz evin son kızı olarak sofra kurma, salata gibi duymasın ama, ara böceği işlerle görevlendi!!!

01 Kasım, 2005

Şeker Şirin Ayşecik ve Hırkası


Ayşecik benim yeğenim. 2 yaşında. Esasında bu çok bilinen bir model. Ama ben teyzelerinin yaptığı onca örgü içinde en çok bunu beğeniyorum. Ayşe bu pozu her fotoğraf çekileceği zaman verir. Kendince şirinlik yapıyor.İçindeki penyesini çok beğeniyor. O da çıksın diye yakasını açtı bizim ufaklık.
Ayşe'nin çok güldüğüm iki olayını sizlerle paylaşmak istiyorum. Kendileri annesi ile balkondayken bir karga konar. Biraz dinlenip kalkar. Ayşecik sanki misafir kalkıyormuş gibi seslenir annesine. "Anneee karga abi gidiyor!" Bu olaydan sonra O na şeker şirin Ayşecik değil karga kardeş demeye başladım. Hepinize iyi bayramlar.Diğer olayı yazacak zaman kalmadı acil işler...

29 Ekim, 2005

TEBRİK

Cumhuriyet Bayramınız ve yarın yazamama ihtimaline karşı Kandiliniz Kutlu olsun.Konsun yine pervazlara güvercinler,hu hulara karışsın aminler,mübarek akşamdır, gelin ey Fatihalar, Yasinler....
A.Nihat ASYA

Doğum günümü kutlayan herkese ayrıca teşekkürler...

28 Ekim, 2005

Sobelemeyi Yine Unuttum

Nurunsepeti Sennur'u sobeliyorum.

27 Ekim, 2005

20 Rastgele Şeye Devam

12)- Lavanta yağının sakinleştirici etkisi olduğunu öğrenmiştim, internette bir sayfadan. Dün akşam oğluşumla iftar öncesi dışarı çıktık. Böylece aktarı kapanmadan yakaladık. Lavanta yağı aldık.Ali'ye de oyuncakçıdan siyah başbakan arabası. Ali aktarın kapısında arabası ile oynarken, çok ilgili ve meraklı aktar Ali'nin hiperaktif olduğunu öğrendi. Biz iftara yetişme telaşındayken aktar hiperaktifler çok zeki olur şu çocukla bir konuşmalıyım diyerek dışarı buyurdu! Ali'ye sorular sordu o hiç istifini bozmadı." Niye cevap vermiyorsun, Sen konuşmayı bilmiyormusun" deyince Ali Bey tarihi cevabını verdi. " Başkabanlar (başbakan yerine küçüklüğümüzden beri başkaban diyoruz.Okulda kendini" başkaban olacak öğrenciniz geldi" şeklinde takdim eder ezelden beri) herkesle konuşmaz! " Ve top atıp, ezan okunduktan sonra eve geldik.Yolda camiiye gidelim diye de tutturduk ama, ablasının beklediğini, iftar edeceğimizi belirterek eve gelebildik.
13)- Ders çalışırken son günlerde aldığımız tüm başkaban arabalarını dizdik, yan tarafımıza. İki de bir komutan değil de başkaban olsam di mi Anneee! sorusunu cevapladık. Oğlum başkaban olunca kapımıza gelecek siyah arabaları, eskortları konuştuk ha bire dersi kesip. Eskort arabalarının bir tanesinin kırmızı, birinin de sarı olmasına karar verdik! Onu başkaban olarak Ankara'ya götürürlerken ben sakın ağlamayacakmışım, O'nu televizyondan izleyip, arkadaşlarıma, bilgisayardaki arkadaşlarıma (Sizlere) da Onu izlemelerini söylemeliymişim.
O şimdiki başkabandan daha uzun olacakmış ve fakirlere daha çok yardım dağıtacakmış. Şimdilik planladığımız başka bir icraat yok ne yazık ki, B.Ecevit'ten beri rakip olduğu başkabanlardan daha iyi yürümek, daha uzun olmak, fakirlere yardım ve çocuklara kötü davrananları hapse atmak dışında bir icraatımız yok!
14)- Akşam lavantalı bir banyo, ardından sırtına lavanta yağı ile masaj yaptık. Alerjik astımlı Ablamız ha bire hapşırıp durdu kızcağız. Çenesinden kutulamamışken, bir de kokusu çıktı Allahım diyerek serzenişlerde bulundu garibim. Neyse ders çalışmaya salona geçti de kurtuldu yavrucuğum. Daha sonra yatağına yatırdık ve bir keloğlan hikayesi okuduk. Anneee keloğlan saçına jöle mi sürmüş te kel olmuş diye sorduk. Hayır cevabına peki ne sürmüş diye epey kurcaladık. Benden mantıklı bir cevap çıkmayınca çocuklar durup dururken kel olmaz, Sen bilmiyorsun o jöleli saçlarla yatmıştır diyerek duruma el koydu ve dinlerken uyudu.( Evet bilmeyenlere duyrulur keloğlan bir çocuk ve durup dururken kel olmaz. Jöle sürmüş, bir de kansızmış, pekmez içmemiş.)
15)- Bugün yarım gün çalışacağız. Çarşıya çıkıp, bayram için birşeyler alabilirmiyiz acaba. Karşıya geçip, Ali'yi Babasına bırakabilsem belki. Yoksa Sivas tabiri ile malamat olmanın alemi yok.Oyuncakçı ve kitap-kırtasiye dışında alışverişte çoook bunalıyoruz.
16)- Bu akşam yine unuttum İzmir'i, Zişan'ı aramayı. Deprem için geçmiş olsun diyeceğim sözde.
17)-Yarın benim doğum günüm. Bakalım evdeki zevat hatırlayacak mı. Kızım unutmaz kesin de. İşten başını kaşıyamayıp, sabah yedi, akşam değil de gece demeliyim on iki çalışan eşim hatırlayabilir mi bilemem. Cumhuriyet Bayramında bir doğum günü unutulmaz ama. Şimdiye kadar unutmadılar ve çok ta mühim değil benim için esasında.Tuhfeciğimin ikizler olmasından esinle ben de akrebim arkadaşlar, öğünmek gibi olmasın! Şaka şaka. Bazı burçlarla ilgili yerlerde akrep için o kadar olumsuz şeyler yazıyorlar ki bu kadarına da pes diyor insan. Geçenlerde rastgele karşıma çıkan bir yer ismini de hatırlamıyorum, yerden yere vurmuş resmen. Ben de mail yazdım, bir akrepten çok mu çektiniz. Bu kadar olmamalı diyerek. Neyse yükselenim de arslan. Mateesüf, şimdiye kadar hiçbir şeyi tamir edemedim ve bari bu sefer yapabilsem dediğim çok olmuştur ama sonuç yine hüsran! Çok özenirim bozulan eşyaları güzelce tamir edebilen kardeşime. Sevgili Tuhfe'ye de özendim. Matematik en sevdiğim dersti sayısal okumama rağmen. Hala ÖSS matematik sorularını çözerim ama bu rakam aşkı telefon numaralarını unutmamak dışında pek bir işe yaramıyor normal hayatta sanki. Aynen kayıkçı ile gramerci hikayesinde olduğu gibi. En iyisi ben bunu 18.madde de anlatayım ve bu kadar uzun bir yazıdan sonra beni sobeldiğine, sobeleyeceğine pişman olsunlar.
18)- Osmanlı zamanı. Bir arapça hocası kayığa biner. Kayıkçının bir-iki teleffuzunu düzeltirken der ki; "Sen sarfü nahiv bilmezmisin" kayıkçı, "bilmem" der. "Desene boşa gitmiş ömrünün yarısı" Kayıkçı susar. Derken bir fırtına çıkar.Kayık ha devrildim ha devrileceğim.Kayıkçı sorar "yüzme bilirmisin" hayır cevabını alınca "Desene gitti ömrünün hepisi " demiş.
19)- Cep telefonum çalıyor! Otomatikmen kalbim çarpmaya başladı! Numaraya bakıyorum oh hele şükür Ali'nin okulundan değil........ Bugün ofis mi çok soğuk ben mi üşüyorum? Bunları yazarken çalan telefonlar, gelen insanlar, atılan imzalar, yeni masama konulmuş gözden geçirilen dosyalar.Yazılarımda olduysa kopukluk dilerim beni bağışlarsınız.
20)- Bir sayfam ve Siz Sevgili blog arkadaşlarımdan dolayı çok ama çok mutluyum. Kendimi dost ve kardeş insanlarla hemhal hissetmek çok güzel. Yorumlarınızı okumak, sayfalarınıza bakmak. Sürekli yorum yazan arkadaşları bir gün göremeyince yada sayfasının yenilenmediğini görünce merak etmek. Böyle çok yazıp başınızı ağrıtarak affınıza sığınmak diyerek bitireyim zira yeni tetkik edilip, imzalanacak dosyaların geldiğini görüyorum ve bu yazı gerçekten çok uzadı.Sevgilerimle.

20 Rastgele Şey

Sevgili Tuhfe tarafından sobelenmiş bulunuyorum.Dünden beri düşündüm zaman zaman,acaba ne yazarım diye.Tabii ki aklıma çok fazla birşey gelmedi. En iyisi her zaman ki gibi " al eline kalemi" dedim ve elime kalemi değil de klavyeyi alarak başladım. Ümit ederim arkadaşlarımın sıkılmadan okuyabileceği bir yazı olur.

1)- Biraz önce bir anne ve çocuk geldi, arkadaşlardan birinin yanına.Çocuk ilgimi çekti,yanlarına gittim.Çok güzel bir erkek çocuğu.Lakin, % 80 oranında zihinsel özürlü. Ailenin hiçbir sosyal güvencesi yok ve yeşil kart çocuğun alması gereken eğitimi ödemiyormuş. Ülkemin sosyal devlet olduğunu görmek kısmet olacak mı Allah'ım. Yeni yeni bazı adımların planlandığını duyuyorum ama, dilerim sözde kalmaz.
2)- Bugün Kızımın okulunda bir program var. Bizim küçükhanım yazdığı şiirleri okuyacakmış bir bölümünde. Çok derin ve duygu yüklü şiirler yazıyor ve beğeniliyor. Okulun genel müdürü şair ve yazar. Edebiyat öğretmeni çok teşvik ediyor.Benim hoşuma gidiyor, gidiyor olmasına da bir taraftan da şaşırıyorum. Bizim dünkü kız ne zaman büyüdü de böyle derin düşünüyor diye.
3)- Bu akşam da Ali'yi gezmeye çıkarsam mı. Acaba bugün okulu nasıl geçti. Dersten sonra Ona hangi hikayeyi okusam. Allah'ım O'na yardım et ne olur. 29 Ekim de ne görev verdiler acaba. Ali çok iyi bir kafkas ekibi oyuncusu. Jimnastik,bale dersi aldı. Yüzüyor ve ata biniyor. Ve annesi onu, onları çok seviyor.
4)- Annem bugün çok sevdiğimiz iki büyüğümüze iftar için talaş böreği yapıp gönderecekmiş. Canım Anneciğim geçenlerde de sevdiğimiz bir dostumuza yapıp, göndermiş akabinde rahatsızlanarak iftarını zor etmişti. İnsanın güzel ürünler yaparak dostlarını sevindirmesi daha sonra sağlığının buna elvermemesi zor iş. Yürekte var elde yok misali. Dilerim bugün rahatsızlanmassın Anneciğim.
5)- Bayramda çok kısa tatil olmasına rağmen Anneme gideceğim. İnşallah sağ- salim gidip döneriz. Çocukluğumun bayramlarında benim de kardeşimle gittiğimiz, çocukların arefe günü "memmeciğimin giliği ", "bayram günü de "öpeyim teyze, mendilim taze, öpmezsek verme" nidaları arasında komşu evlerden, şeker,çikolata ve harçlık toplama merasimini görmek istiyorum. Her ne kadar eskisi kadar yoksa da, her ne kadar daha ziyade zile basıyorlarsa da sesli icra eden gruplara da rastlamak mümkün. Olabildiğince çok bayram ziyareti yapmak istiyorum ama, hemen her evde kurulan ve etli sarma, baklava veya türevleri, su böreği, bayram çorbası ve sütlaçtan oluşan menüye oldukça dikkatli yaklaşmayı planlıyorum. Zira Ramazan sonrası mide bozmaya birebir.
6)-Kız kardeşime bir türlü ulaşamıyorum, birlikte iftar edelim diyecektim ama.(İkimizin de eşleri iftarda olamıyor)
7)- Bir önceki maddeye devam gibi ama, 13 yıldır yalnız iftar etmek hiç güzel bir olay değil. İnsan tek başına sofraya bile özenemiyor.Şimdi Kızım da tutuyor ama Onun da sevdiği şeyler belli.Eşim olmayınca ne bir aileyi iftara çağırabiliyor ne de gidebiliyorum. Bugün yine işle ilgili bir davet var ama çocuklarımla olmak daha güzel.
8)- Bugün benim okuduğum şehirde üniversiteye başlayan bir öğrenci geldi ziyaretime. Ev de kalıyormuş biraz konuştuk.O gittikten sonra,hatıralarıma yelken açtım bir müddet.Bir tarafta patates doğrarken diğer taraftan ders çalıştığım anlar.Allah'tan ellerimi doğramamışım.
Yine hepimizin finali olup harıl harıl çalışırken 'bir an önce mutfağa geçsek mi, ardından birazcık daha çalışalım belki komşu ablalardan biri yemek gönderir temennisi. Ardından ümitsizce kitabı bırakıp mutfağa geçme. Çorbayı yaparken çalan zil! Fatma Ablanın Kızı Canan! Ve elinde bir tepsi. Çok teşekkürler Fatma Abla. Rahat rahat çalışmıştık dersimizi.

9) -Yine çok uzattım galiba.Bugün herkes davete kalırsa servis te olmaz. Eve yetişebilsem bari.
10)-Ali eşyaları toplayıp bu evden çıkalım Anne dedi. Ama aceleden soramadım sebebini. Deprem v.s. olacak ta çocuğun içine mi doğdu acaba. Yok yok O bahçesinde at, köpek, tavşan, çilli tavuk ve kuzu besleyeceği bir çiftliğe taşınmayı planlıyordur.
11)- Ben neredeyse tüm hayvanlara dokunmaya korkup uzaktan severken, oğlum bu hayvan aşkını nereden aldı acaba? Babası da aman aman değil. Anneme sordum bir ara, kızım asıl sen şunu düşün dedi. Ailede herkes hayvanları çok severken, evde devamlı kedi beslenirken, kız kardeşin kedi ile yatarken Sen korkmayı nasıl becerdin başta kedi yavrularından dedi.Gerçekten bilmiyorum ama çocukluğumda kendimi bildim bileli her sene yavrulayan kedimizin üzerime tırnakları ile yapışan yavrularından çooook korkardım. Kardeşlerim üzerime atıverdikçe, geceleri beni kardeşim sanmaları yatağıma gelmeleri ve çığlık atmam. Neyse yarın devem edelim.Biraz taksitli olacak. Sevgiler.

25 Ekim, 2005

Katmerli Portakal Çiçekli Masa

Bu masayı Fatma, Filiz'in çeyizi için hazırlamıştı.Önce nakışlar yapıldı.Çin iğnesi olarak makinada. Sonra danteller örüldü ve geçirildi.Tabii Filiz'in favori rengi tercih edildi. Ben bu masayı çok beğeniyorum. Baktıkça içimi açan bir masa.Şu an da buna ziyadesiyle ihtiyacım var sanırım. Allah hepimizin gönlünde çiçekler açtırsın.Korktuklarımızdan emin, umut ettiklerimize de nail olalım.Sevgilerimle arkadaşlar.

23 Ekim, 2005

Pır Pır Oda Takımı

Ben buna pır pır oda takımı demek istedim.Pır pır sadece yüreğim mi, dantele de uyar mı bilmiyorum. Yüreğim niye mi pır pır?! Benim tatlı oğluşum hiperaktif, belki daha önce paylaştım mı bilmiyorum. Okul açıldığından beri bir hayli iyiydi. Son bir haftadır, durumlar hiç iç açıcı değil.Evdekileri sineye çekerim, sabrederim ama... Okulda ciddi sıkıntılarımız var. Öğretmeni onun farklı oluşunu kabullenemiyor. Kendi açısından haklı olduğu yönler mutlaka var ama, her dersin sonuna kadar oturamaması onun elinde değil ki...Bu okulda olmasın demekle nerede çözüm bulunur ki? Avrupa'da enerjilerini kanalize edebilecekleri tarzda okullar olduğunu okuyorum. Bizim ülkemizde kaderimizle başbaşa olmak çok zor. Ailenin üzerinde maddi-manevi yükü fazla olan bu çocuklara bir de altın ararcasına okul aramak, bulduğun okul tam iyi giderken mevsim geçişinden mi bilemem (doktorumuzun tesbiti) kaynamaya başlaması. Aktifleşen fay hatlarına benzetiyorum bazen. 30 yıllık tecrübesi olan öğretmenimizin ben bunla uğraşamam deyip ısrarla almamızı ima etmesi... Neyse sıkmayayım dertlerimle. Eğitim danışmanına v.s. götürdük, şu an okulda, ben hep dua ediyorum, Allahım yardım et!..

21 Ekim, 2005

Rüzgar Gülü Masa

Rüzgar gülü masa,benim masam.Üniversite yıllarında modelini fakülteden arkadaşım Semiha'dan almıştım.Benim masam okul bittikten sonra örüldü tabii.Öğrenciliğimde yaptığım tek dantel, son sınıfta iken yine hala görüştüğümüz can arkadaşlarımdan Fatma'nın annesinin yoğun ısrarları demeyeyim baskıları sonucu başladığımız, daha sonra yarışa ördüğümüz çapa iplikten yatak takımı idi.Bir ara onu da eklerim sayfama.Rüzgar gülü modeli dediğim masam 60 numara iplikle.Genelde benim modellerde ütü de sorun yaşanır mı diye sorulduğu için belirteyim.Aman aman bir zorluk olmuyor.

Peynirli-Cevizli Mayalı Çörek

Yemekleri ancak akşam görüntüleyebiliyorum.Lakin gün ışığı olmadan çektiklerim pek iyi sonuç vermediği için sayfama eklemiyorum.Bu da onlardan biri iken, tadının güzelliği ve pratikliği sebebiyle eklemek istedim.

Malzemeler:
2 bardak süt
1 bardak sıvı yağ
1/2 bardak eritilmiş tereyağı
1 paket(42 gr.) yaş maya
1 tatlı kaşığı şeker
peynir,ceviz, aldığı kadar un
üzeri için yumurta ve bol susam.

Ilık süt içinde maya eritilir. Tuz ve şeker ilave edilir.1 bardak yağ,peynir (150 gr.) ve irice dövülmüş bir bardak ceviz ilave edilerek oldukça yumuşak bir hamur yoğrulur.1o dakika üzeri örtülü bekletilir.Tereyağı hamura eklenip, üzerine az miktar un serpilerek hamura yedirilir.
Yağlanmış tepsiye yerleştirilir.Önceden ısıtılıp kapatılmış fırında 25 dakika mayalandırılır.Üzerine yumurta sarısı ve bol susam serpilip 175 derece fırında pişirilir.

20 Ekim, 2005

Güller İçinde Sehpa Örtüsü


Her sehpa da olduğu gibi üç parçadan ikisini ekledim sayfama.Ben sade beyazı tercih etmiştim.Üstteki büyük parça Filiz'inkinden. Kendileri mercan renk tonu aşkıyla iki renk yapmıştı.

19 Ekim, 2005

Melek'in Çeyizinden ve Beyazıt Hat Sanatlarından


Bu kaneviçeyi ve yukarıdaki danteli Ankara ziyaretimiz sırasında, eşimin yeni evli yeğeni Melek'in çeyizlerinden görüntüledim.Yastıkta gece Ali yattığı ben sabah görüntülediğim için çok düzgün değil.
Bu arada kendime yeni bir blog oluşturdum ama, birden fazla sayfası olan arkadaşların tüm bloglarına bakmaya fırsat bulamadığımı düşünerek acaba ayırsam mı - aynı mı kalsa terddütünü yaşıyorum.Herkese sevgilerle.

Yine Beyazıt Vakıf Hat Müzesinden.Mehmet Cevdet'in eserlerinde Hz.Ali ve Zekeriya Peygamber'in oğlu Yahya Peygamber (A.S) ' nasihatlarını yazmış.
Hz.Ali (K.V) Buyuruyorlar "İnsanın şerefi ilim ve edeb iledir. Mal ve nesep ile değil."
Zekeriya (A.S) Öğütünde "Cevherler taşta değil, kalbdedir.Zenginlik malda değil kanaattedir.İftiharda nesebte değil,erdemdedir."
Birbirinden asırlar sonra ifade edilen aynı beyanlar. Doğru birdir sözünün boşuna söylenmediğini birkez daha hissettim.

16 Ekim, 2005

Dilimli Laleli Masa ve Hafta Sonunun Özeti

Bu mutfak masasını Filiz'e, kızkardeşim Fatma ile birlikte yapmıştık yine.Filiz mercan rengini çok severdi.O yüzden evinde bu renk ve tonları ağırlıklı.Mutfak sandalyeleri ve vazodaki çiçekte nasibini almıştı bu sevgiden.Dün akşam iftarda onlardaydık. Artık bu renkten bıkmaya başladığını belirtse de nafile.

Bu ve bundan önceki hafta sonu cumartesileri iftar davetleri ile pazar günleri de Ramazan'a özgü gezilerle geçti.Aşağıda görülen 'Mürüvvet' yazan eseri Beyazıt'ta ki Vakıf Hat Sanatları Müzesi'ndeki Hat Sergisinden görüntülediklerimden. Aynı zamanda Kutsal Emanetler Bölümü de Ramazan'da ziyarete açık.İlgi duyan Istanbullu arkadaşlara tavsiye ederim.
Bu pazar sahur sonrası çıktık eşimle.Çocukların yanında İnanç olduğu için problem olmadı.İnceden bir yağmur eşliğinde, sabah seherinde çok güzel bir anı oldu bizler için bu gezi. Istanbul'un sabah mahmurluğundaki sakin hali görülmeye değerdi.
Annesi ve Ablası sergide çok fazla kalınca Ali dışarda kuzu kuzu beklemiş bizi.Ödül olarak fotoğrafını çektim. Ama bilgisayarda görmek istiyorum deyince sayfama ekledim.