29 Haziran, 2007

Kumluca ve Tatil




Fotoğraflar seralar kenti Kumluca'dan. Bu ay da bile sebzelerin seralarda yetiştirildiğini görmek beni çok şaşırttı doğrusu. Yarın anneme geçiyoruz, bizim yaz tatili başlamış oldu böylece. 15 gün sonra görüşmek ümidiyle. Hoşçakalın.

19 Haziran, 2007

Özlem..

Bu hafta ki şiir etkinliğinin konusu 'özlem'. Özlem, hasret, ayrılık insanoğluna ölümden bile zor gelen hal. Şiirler, şarkılar, türküler de bol bol nasibini almış, insan ruhunu acıtan bu durumdan.

Benim için özlem kelimesi Fikriye Annem'den ayrılıkla özdeş... Fikriye Annem... Aramızda bir kan bağı olmayan, ama sevgisiyle, herkesin ötesinde kalbimde yer eden.. Kimseleri incitmeyen, herkesi kuşatan ışığı ile, narin,zarif, ince ruhlu bir insan.. Etrafında bulunanların en çok sevdiği ve sevildiğini derinden hissettiği ... Bir çocuk safiyetini taşıyan, utangaç ama hayatın ve insanın manasına dair bilge bir insan. Kendini insanlığa adayıp, yıllarını dolu dolu geçirip, son yıllarını ayrı bir şehirde yaşayıp, gelmesi için günleri sayıp, yol gözlerken kaybettiğim insan...

Bir sonbahar da uğrularken, gözyaşları içinde bakıyorken veda anında, "hani o bırakıp giderken seni/ o öksüz tavrını takmayacaktın..." dizelerinin O'nun için yazıldığını düşündüğüm, içim yanarak ayrılıp, bahara kadar gelmesini beklediğim Anneciğim!... Baharda, bir bayram sabahında tabutunu önümüzde bulduğumuz güzide insan... Özlemine dayanamazken, ebedi ayrılığı ile karanlıklar içinde kaldığımı hissettiğim, hiç bir zaman unutmadığım, unutamayacağım Fikriye Annem. O'nu gibi güzel yaşayıp, iyi atlara binip gitmeyi düşlediğim Anneciğim.

Hasret şiiri çok olunca, içlerinden seçmek te zor oluyor. Ahmed Arif ve Abdurrahman Karakoç'tan bir şiiri paylaşmak istiyorum.

Yarından sonra bir hafta kadar buralarda olamayacağım. Hoşçakalın efendim.


MİHRİBAN


Sarı saçlarına deli gönlümü

Bağlamıştın,çözülmüyor mihriban

Ayrılıktan zor belleme ölümü

Görmeyince sezilmiyor mihriban

Yar,deyince kalem elden düşüyor

Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor

Lambada titreyen alev üşüyor

Aşk kağıda yazılmıyor mihriban

Önce naz sonra söz ve sonra hile

Sevilen seveni düşürür dile

Seneler asırlar değişse bile

Eski töre bozulmuyor mihriban

Tabiplerde ilaç yoktur yarama

Aşk değince ötesini arama

Her nesnenin bir bitimi var ama

Aşka hudut cizilmiyor mihriban

Boşa bağlanmış bülbül gülüne

Kar koysan köz olur aşkın külüne

Şaştım karabahtım tahammülüne

Taşa çalsam ezilmiyor mihriban

Tarife sığmıyor aşkın anlamı

Ancak çeken bilir bu derdi gamı

Bir kördüğüm baştan sona tamamı

Çözemedim çözülmüyor mihriban

Abdurrahim Karakoç

HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM


Seni anlatabilmek seni.

İyi çocuklara, kahramanlara.

Seni anlatabilmek seni,

Namussuza, halden bilmeze,

Kahpe yalana.

Ard- arda kaç zemheri,

Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu

Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...

Bir ben uyumadım,Kaç leylim bahar,

Hasretinden prangalar eskittim.

Saçlarına kan gülleri takayım,

Bir o yanaBir bu yana...

Seni bağırabilsem seni,

Dipsiz kuyulara.

Akan yıldıza.

Bir kibrit çöpüne varana.

Okyanusun en ıssız dalgasına

Düşmüş bir kibrit çöpüne.

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,

Yitirmiş öpücükleri,

Payı yok, apansız inen akşamdan,

Bir cigara, dalıp gidene,

Seni anlatabilsem seni...

Yokluğun,

Cehennemin öbür adıdır

Üşüyorum, kapama gözlerini

Ahmet Arif

Not: Etkinliğin ev sahibi, www.kuzeydenizi.blogcu.com

13 Haziran, 2007

Gurbet Şiirleri,Ay Akşamdan Doğarken, Bekleyen Tariflerimiz

Şiir etkinlikleri düzenleyen bir site ile tanıştım. 12. Etkinlik Gurbet Şiirleri üzerine seçilmiş. Bir şiir sever olarak bu kadar geç haberdar olmam üzücü olsa da, geç te olsa tanımaktan mutluluk duydum. Katılım tarihini kaçırmış olsam da, üniversite yıllarından beri okumaktan, terennüm etmekten haz duyduğum bir şiiri sizlerle paylaşmak istiyorum. Bundan sonra ki katılımlar için bir de blogcuya üyelik veya vaktiyle olduğum üyelik bilgilerini hatırlamam icap ediyor. Etkinliğin ev sahibi www.ilknurmert76.blogcu.com

GURBET

Dağda dolaşırken yakma kandili,
Fersiz gözlerimi dağlama gurbet!
Ne söylemez, akan suların dili,
Sessizlik içinde çağlama gurbet!

Titrek parmağınla tutup tığını.
Alnıma işleme kırışığını
Duvarda, emerek mum ışığını,
Bir veremli rengi bağlama gurbet!

Gül büyütenlere mahsus hevesle,
Renk renk dertlerimi gözümde besle!
Yalnız, annem gibi, o ılık sesle,
İçimde dövünüp ağlama gurbet!...

Necip Fazıl KISAKÜREK

Sınav öncesi hafta, uzunca bir süredir görüşemediğim, üniversiteden arkadaşım Kevser' de idim. Kevser, evlenip,Istanbul'a yerleşince çok sevinmiştik, daha fazla görüşebileceğiz diye. Malesef, Istanbul'un iki yakası arasında yaşanan trafik, iş, çocuk derken, bir de baktık aynı şehirde olmakla, Balıkesir'de olması arasında fazla bir fark olmamış.

Ender buluşmalarımızın sevincini yaşadığımız cumartesi, yaz rüyası Kevser'in ikramları arasında idi. Ben bisküvili lezzetlerden pek hoşlanmama rağmen çok sevdim. Bunda eklenen kahvenin bisküvi tadını bastırması etkili sanırım.

"Öksüz buluşmaya çıkmış da ay akşamdan doğmuş" tabiri misali, bizim buluşmamızda da Oğluşum aniden rahatsızlandı ve soluğu hastane de aldık, daha önce de yazmıştım. Yaz rüyasını 'başkaban adayımız' iyileşip, ev de asayiş belkemal olunca denedim ve sizlerle de paylaşmak istedim.

Malzemelerimiz:
- 2 kutu sade krem şanti (4 paket)
- 2 tatlı kaşığı dilimizde ki meşhur tabiri ile nescafe
- 4 su bardağı süt
- 4 paket kakaolu piknik bisküvi ( ben 3 paket kullandım)
- 1 paket çlkolata sosu, hazırlamak için süt

Yapılışı

-Kremşantiyi üzeinde ki tarife göre hazırlayıp, 2 kaşık cafe ile bir süre daha çırpıyoruz.
- Bisküvileri irice kırıp, şanti ile karıştırıp, uygun bir cam tepsiye yerleştirip, üzerini düzelterek dolaba kaldırıyoruz.
- Çikolata sosunu üzerindeki tarife göre hazırlayıp, iyice ılıyınca üzerine döküp, soğuyuncaya kadar dolapta tutup, servis için dilimleyip tabaklara yerleştirerek soğuk ve leziz, çok da pratik bir tat elde ediyoruz. Yazın bu tarz ikramlar çok yapılıyor ama, bu benim çok daha hoşuma gitti, denemek isteyenlere şimdiden afiyet olsun.

Gelelim, tarifini yazamadığım ve yazın vazgeçilmezi zeytinyağlılardan, taze fasulyemizin tarifine.





Malzemelerimiz:

- 1 kg. taze fasulye
- 1 havuç
- 1/2 su bardağından biraz eksik sızma zeytinyağı
- 2 orta boy kuru soğan
- 1 tatlı kaşığı toz şeker
- 1/2 limon suyu
- tuz

-Fasulyelerimizi yıkayıp, ayıklayıp doğruyoruz.
- Soğanları yarım ay, havucu jülyen doğrayıp hazırlıyoruz.
- Zeytinyağında soğanları biraz soteleyip, havucu ve diğer malzemeleri ekleyip, çok kısık ateşte pişirip, oda ısısında servis yapıyoruz.

Afiyet olsun efendim.

Yaz Rüyası Tatlı ve Küçük Hanımın Mezuniyeti


Bir minik kız vardı, kırmızıyı çok seven. Uzun, gür ama lepiska olan saçlarının büyüyünce dalgalı ve sarı olacağını bekleyen. Süsten çok hoşlandığı için, tarağa itirazsız teslim olup, rengarek tokalarla süsleten. Annesi çalıştığı için saçlarını acele yapmak zorunda kalışına zaman zaman üzülen. Yeni neslin okullarında tertip edilen bitmez tükenmez törenlerde, annesi ile kuaföre gitmek için çabalayan ve daha okula gitmeden bozulan bukleleri için, niye benim saçlarım düz ve parlak, ondan kayıyor, bak şu kumaş gibi diye kırmızı tuvaletinin satenini gösteren.

Yaşından önce okula başladığı için senin ana sınıfına gitmen gerekirdi, yanlış sınıfa yazılmışsın diyen uzman arkadaşlarının yorumlarından sonra, eve ağlayarak gelen. Ben geçen sene gitmiştim ona dedim, şöför amcam evde dibin mi tuttu ne bu acele dedi, anne o ne demek şimdi, yarın ana sınıfına mı gireyim diyen bir kız.

Zaman su gibi akıyor. "kuşlar uçuyor, ömür geçiyor" diyen düşünürümüz ne güzel ifade etmiş. Miniklerimiz dün kepleri havaya attı, yeni menzillerinde Allah tamamının yardımcısı olsun.

"Yaz rüyası tatlısı" pasta da denilebilecek, kolay ve lezzetli bir tat. En kısa zamanda paylaşmak üzere, hoşçakalın efendim.

11 Haziran, 2007

Bir Maratonun Sonu


Yoğun bir hafta sonunun ardından, herkese merhaba!


Bu hafta sonu iki değil de, dört-beş gün gibi geçti. Beklenen gün geldi ve bizim Küçük Hanım OKS' ye girdi. Cumadan itibaren stresten arındırma çalışmalarına girdik. Cuma günü sınıf arkadaşlarından birinin annesi önderliğinde havuza gittiler. Cumartesi sabah, önce teyze, yenge ve kuzenlerin davetli olduğu bir kahvaltı tertip ettik ve hepsini balkonumuza sığdırmayı başardık. Akabinde Yıldız Sarayı ve bahçesi niyeti ile evden çıkıp, rotayı son anda Fethipaşa'ya çevirdik. Akşamı destek için gelen boğaziçili kuzenimizle geçirip, erken yatıp dinlenmeye çalıştı. Sabah sınavın yapılacağı okula doğru yola revan olduk. Sınav gerçekleşti, bir maraton daha kazasız belasız bitti. Bu yaşta çocukların yaşamaması gereken bir yük tü bu ve dilerim, planlandığı gibi son olur. Sınav sonrasını ise, lise yıllarından bir gazel de ifade edildiği gibi;

"azadedir bugün nihal, berki berkten ızdıraptan" diyerek, yükten arınmış bir fidan olarak, kendini biraz kuşlar gibi hür, biraz da yoğun bir tempodan birden boşalınca boşlukta gibi hisseden kızımıza ayırdık, böylece oldukça yoğun ve de yorgun bir hafta sonundan sonra hayata devam ediyoruz. Bugün mezuniyet gününe iştirak edeceğiz. Hayırlısı bakalım. Dilimiz sürçtü ise, gazelden eksik bir hatırlamamız var ise affola...

Not: Kısır köfteyi yazdım alt posta, z.yağlı fasulye ve balık köfte bilahare. Hoşçakalın.



06 Haziran, 2007

Kısır Köfte, Zeytinyağlı Taze Fasulye ve Balık Köfte

Biz buna kısır köfte diyoruz ve birkaç şekilde sunumu olabiliyor. Benim yaptığım şeklini Malatya'da tatmıştım yıllar önce. Haşlayıp, soğuttuktan sonra (suyunu süzmeden) sarımsaklı yoğurt ve üzerine kızdırılmış tereyağı ile sunumu sıcak günlere daha uygun, serin bir tat.

Yapılışına gelince;

- 2 bardak bulguru sıcak su ile ıslatıp bekletiyoruz.

- Yarım saat kadar yoğurup, tuz, kararbiber, kırmızı biber ilave ediyoruz.

- Yarım çay bardağı un ve bir yumurta ekleyip, tekrar yoğurup, elimizi ıslatarak, bilye köfteler hazırlıyoruz.

- Kaynayan suya dağılmayı önlemek için, limon suyu ekleyip, haşlıyoruz.

- Biber salçası eklediğimiz yağda kavurup, ayranla servis yapıyoruz.

Misafirlere çay toplantılarında daalternatif bir ikram olabiliyor.





Çocuklar bilgisayar sırası için başımda nöbet beklediğinden tarifler ve yazım sonraya kalsın.

05 Haziran, 2007

HASTA KANARYAM, OĞLUŞUM.....


Oğluşum Cuma akşamı aniden rahatsızlaştı ve hafta sonunu hastanede geçirdik.
" Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya cihanda devlet bir nefes sıhhat gibi"
sözü ne kadar yerinde ve de anlamlı daha bir yakınen hissediyor insan...
Ölüm kaş ile göz arasında sözü de büyüklerin hiç boş değilmiş, tekraren yaşamış olduk.
Sizi bilmem ama ben; sevinince, güzel bir manzara ile karşılaşınca, amma hele de biraz yürek daralınca, hemen mevzuya uygun şiirler sıraya girer belleğimde.
Bahtiyar Vahapzade'nin anlamlı bir sözü var bu hususta;
" Dertli adam ozan olur" der kendisi. Atalarımız da, " aşk ağlatır, dert söyletir" derler malum. Ben de derim kendi kendime, her halimize tercüman olan bu kadar güzel şiirlerimiz olmasa idi, şair olabilirmiydim acep diye...
Son üç gündür, zülfüyare dokunan şiirlerin birincisi Fazıl Hüsnü Dağlar'canın Ağır Hasta'sı.
Ağır Hasta

Üfleme bana anneciğim korkuyorum
Dua edip edip, geceleri.
Hastayım ama ne kadar güzel
Gidiyor yüzer gibi, vücudumun bir yeri.
Niçin böyle örtmüşler üstümü
Çok muntazam, ki bana hüzün verir.
Ağarırken uzak rüzgarlar içinde
Oyuncaklar gibi şehir.
Gözlerim örtük fakat yüzümle görüyorum
Ağlıyorsun, nur gibi.
Beraber duyuyoruz yavaş ve tenha
Duvardaki resimlerle, nasibi.
Anneciğim, büyüyorum ben şimdi,
Büyüyor göllerde kamış.
Fakat değnekten atım nerde
Kardeşim su versin ona, susamış.

İkincisi Akif'in 'Hasta' şiirinden bir kısım:
..................................
- Çağırın hastayı gelsin.
- Kapının perdesini ,
Açarak girdi o esnada düzeltip fesini,
Bir uzun boylu çocuk..
Lakin o bir levha idi..!
Öyle bir levha-i rikkat ki unutmam ebedi,
Rengi uçmuş yüzünün , gözleri çökmüş içeri.
Elmacıklar iki baştan çıkıvermiş ileri.
O şakaklar göçerek cepheyi yandan sıkmış;
Fırlamış alnı , damarlarla beraber çıkmış,
Betbeniz kül gibi olmuş uçarak nur-i şebab ;
O yanaklar iki solgun güle dönmüş , bitab !
O dudaklar morarıp kavlamış artık derisi ;
Uzamış saç gibi kirpiklerinin her birisi !
Kafa yük gibi kesilip boynuna , çökmüş bağri ;
İki değnek gibi yükselmiş omuzlar yukarı .
- Otur oğlum seni dikkatlice bir dinleyelim …
Soyun evvelce , fakat …- Siz soyunuz yok halim !
...................
Hastane, hasta çocuklar, hasta insanlar, hastalarını bekleşen insanlar, yolu birbirinden farklı sebeplerle can bahsinde hastanede kesişenler... Zaman zaman ziyaret etmek te fayda var, sağlığın kıymetini, sağlıklı geçen zamanın kıymetini anlayabilmek için.
Zaman zaman hapishaneleri ziyaret etmeli insan, hürriyetin kıymetini bilip, hareketlerini daha iyi ayarlayabilmek için...
Kimi zamanda mezarlık ziyareti yapmalı, ömrün kıymetini bilip, boş geçirmemek için...
Çocuk yuvalarını, huzur evlerini ziyaret etmek de, insana yardımcı olup, insanlığımızı hissedebilmek için önemli diyorum acizane...
Zira, hamiyyet duygusu insanlarda öylesine yok oldu ki, ibret alalım diye Yaradan, hayvanlardan misaller sunuyor bize... Son zamanlarda az mı görür olduk, kedi yavrularına annelik yapan köpek misali olaylara....
Hepiniz sağlıcakla kalın efendim.
Not: Görüntü www.kanarya.sesi.com 'dan alınmıştı.