23 Temmuz, 2007

Sivas'tan... 'Sivas Köftesi'


Çocukluğumda Anneciğimin hastanede yatması ve bana bakmaya çalışan Rahmetli Babacığımın hemen her günün bir öğününü köfte olarak belirlemesi ile sanırım, köftemiz vazgeçilmezlerimdendi.

Komşuların komşu olduğu o dönemlerde, Babama malzeme aldırıp, bize işkembe çorbası hazırlayan hanımların vesilesi ile o akşam köfte değil de işkembe yemem için yapılan ısrarlar karşısında, sevmediğimi, yiyemeyeceğimi anlatamamaktan duyduğum sıkıntıyı hayal-meyal hatırlar ve hala bunalırım. Konuşma engelli insanların yaşayabileceği zorluğu da bu hatıraya binaen daha yakinen hissederim.

Annemler 1.5 yaşımda olduğumu belirtiyorlar. En unutamadığım üç kareden birincisi o gün köfte yerine kokusundan hiç hoşlanmadığım işkembeyi neden bana yedirmeye çalıştıklarını anlayamayıp, tepindiğim. İkincisi, babamın kucağında hastaneye gidişimiz ve bu arada Rahmetliyi rezil edişim.(tabi olayı çok sonraları idrak ediyorum) Beni avutmak için mi, yoksa laf olsun diye mi bilmem, Babam ' sana cici bir anne alalım mı kızım' demek gafletinde bulunmuş bana. Ben hayal-meyal hatırladığım hastanede odasında, yüzünü değil de mavi gecelik ve yeleğini hatırladığım bir hanımın kucağına gittim ve Babama 'alacağımız cici anne mi' demiştim. Gerisini ben hatırlamıyorum ama, mahcup olan Babam ve öfkelenen Annem çok iyi hatırlıyorlardı.

Üçüncüsü ise, bahçemizde Babamın kucağında oturuyorum. Güneşli bir gün. Komşu Teyze, bizim evden un götürüyor. 'Un bizim ama, niye götürüyor 'diye soruyor, tekrarlıyorum ama, hiç kimse cevap vermiyor. O zaman da çok bunaldığımı unutamıyorum. Çok sonraları öğrenmiştim Teyze bize ev ekmeği yapacakmış. Buradan iki sonuç çıkarmıştım büyüyünce. Komşuluk bağlarının güzelliği ve çocuklara cevap vermemenin kötülüğü.

Gelelim sadede...

Sivas'tan ayrılınca bütün köftelerin aynı lezzetde olmadığını farkettiğim köftemiz de yapılışının yanı sıra, bölge etlerinin leziz olmasının payı büyük. Bu yıl sadece beş gün kalabildiğim ve hemen hiçbir dostu göremeden ayrıldığım Sivas'ta bir kez gitme imkanı oldu, köfteyi en iyi yapanlardan olduğunu çoğu kişiden işittiğim Çimen Kebab'a.

Köfte'nin tarifi, tescil için 2006'da başvurduğunu öğrendiğim ama neticesini bilemdiğim, TSO Başkanı Osman Yıldırım'dan.

SİVAS KÖFTESİNİN ÖZELLİKLERİ

Yıldırım’ın verdiği bilgilere göre, Sivas köftesinin özellikleri şöyle: “Sivas köftesini diğer kebap türlerinden ayıran en önemli özelliği üretiminde kullanılan etin doğal ortamda ve kendine has floraya sahip bölge yaylalarında yonca, fiğ, kekik otu ile beslenerek yetiştirilmiş sığır ve koyun etinden elde edilmiş olmasıdır. Ayrıca üretim tekniği ve ustalık da önemli ölçüde farklılık katmaktadır. Karışım hazırlanırken tuz haricinde salça, sebze, karabiber, iç yağı gibi hiçbir madde kullanılmaz. Sivas köftesinin servisi, tamamlayıcı unsurları olan yeşillik ve salata ile eksiksiz olarak yapılır.”

HAZIRLANIŞI

TSE’den tescil alınmaya çalışılan Sivas köftesi şu şekilde hazırlanıyor:“Yaylalarda doğal ortamda yetiştirilmiş, en az iki yaşındaki dana, etinin kaburga, but, kürek kısmı ile koyunun but kısmından elde edilen karkas et sinir, damar ve zarlarından ayıklanır. Ayıklanan danaeti karıştırılarak kilo başına 20 gram tuz eklenip, kıyma makinesinde orta kalınlıkta 1 defa çekilir. Çekilen et karışım için herhangi bir katkı maddesi kullanılmaksızın bir defa yoğrulur. En az 12 saat dinlendirilir. Dinlendirilmiş et orta kalınlıkta kıyma makinesinde tekrar çekilir. Homojen hale gelmiş karışım 25 gram ağırlığında dilimlenir. Avuç içerisinde şekil verilerek 0.5 santimetre kalınlığında, 6-7 santimetre çapında oval bir görüntü oluşturulur. Köfteyi hazırlamanın en büyük özelliği avuç içinde kalınlığın ve büyüklüğünün dengeli olarak ovalleştirilmesidir. Dengeli ovalleştirme pişmenin önemli şartıdır. Ovalleştirme esnasında el suya batırılır. Ancak elde kalacak su miktarı gayet az olmalıdır. Su çok olursa et dağılır ve köftenin görüntüsü bozulur. Porsiyon olarak satışa sunulan köfte 7 adet, et miktarı ise 175 gramdan az olamaz.”

PİŞİRMESİ VE SUNUMU

Özelliklerine uygun olarak hazırlanan Sivas köftesinin pişirilip servis edilmesi de şöyle:“Hazırlanan köfteler alevsiz yoğun korlu meşe kömürü ateşinde, kısa aralıklarla çevrilerek her iki yüzünde pişmesini sağlayacak şekilde yeterli miktarda pişirilir. Pişirme derecesi, etin renginin kırmızıdan koyu kahve rengine dönme seviyesidir. Çok fazla pişirilmemesine özen gösterilir, fazla pişmiş köfteler sertleşir. Pişmiş köfteler, kuru, geniş ve yayvan porselen tabakta servis yapılır. Köfte, altına sıcak Sivas pidesi konularak servis edilir.”

Sivas'a yolu düşen herkese Çimen'de köfte yeyip, Çerkes'in kahvesinde bir Türk Kahvesi içmesi tavsiye olunur. Diğer yemekler ve Çerkes'in Kahvesi hakkında malumat bir sonraki posta derken, hepinize sağlıklı, mutlu, keyifli bir hafta sonu dilerim efendim. Hoşçakalın.

Posted by Picasa

Tatil'den..


Tatil mi yorgunluk mu olmalı bilmem adı ama, her sayılı gün gibi gelip geçti. Bize de anıları kaldı seneye kadar. İnsan fani, tatilde iken birimimizde görev yapan arkadaşlardan birinin, çocuğu ile birlikte gittiği O. Ağa Camii avlusunda geçirdiği kalp krizi ile vefatını öğrendim. Döndüğümde masasında güller, outlookda gönderdiği mailler...Hayatı çetin geçen bir arkadaştı.. Mekanı cennet olsun..

Aynı camii olmasa da, Nazım Hikmet'in 'Ağa Camii' şiiri camii kadar merhumu da anlatıyor gibi geldi bana.

AĞA CAMİİ

Havsalam almıyordu bu hazin hali önce
Ah, ey zavallı camii, seni böyle görünce
Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım;
Allah'ımın ismini daha çok candan andım.
Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen!
Böyle sokaklarda ki, anası can verirken,
Işıklı kahvelerde kendi öz evladı var...

Posted by Picasa

19 Temmuz, 2007

Kandiliniz Kutlu Olsun

Hepinizin Regaib Kandilini kutluyor ve Arif Nihat Asya'nın güzel bir şiiri ile başbaşa bırakmak istiyorum, tatil yazılarını kandil sonrası paylaşmak dileği ile efendim.

YA MUHAMMED! (S.A.V)

Seccaden kumlardı...
Devirlerden, diyarlardan
Gelip göklerde buluşan
Ezanların vardı!
Mescit mü'min, minber mümin...
Taşardı kubbelerden Tekbir,
Dolardı kubbelere "amin!"
Ve mübarek geceler, dualarımız,
Geri gelmeyen dualardı...
Geceler ki pırıl pırıl,
Kandillerin yanardı!rde buluşanEzanların vardı!
Kapına gelenler, ya Muhammed,
Uzaktan, yakından-Mü'min döndüler kapından!
Besmele, ekmeğimizin bereketiydi;
İki dünyada aziz ümmet,Muhammed ümmetiydi.
Konsun -yine- pervazlaraGüvercinler;
"hu hu" lara karışsınAminler...
Mübarek akşamdır;Gelin ey Fatiha'lar, Yasin'ler!
Şimdi seni ananlar,Anıyor ağlar gibi...
Ey yetimler yetimi,
Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın,yoksulların sahibi...
Nerde kaldın ey Resul,Nerde kaldın ey Nebi?
Günler, ne günlerdi, ya Muhammed;
Çağlar ne çağlardı;
Daha dünyaya gelmedenMüminlerin vardı...
Ve birgün, ki gaflet çöller kadardı,
Halime'nin kucağındaAbdullah'ın yetimi,
Amine'nin emaneti ağlardı!
Hadice'nin koncası,Aişe'nin gülüydün.
Ümmetinin gözbebeği,
Göklerin resulüydüm...
Elçi geldin, elçiler gönderdin...
Ruhunu Allah'a,
Elini ümmetine verdin.
Beşiğin, yurdun, yuvan
Mekke'de bunalırsanMedine'ye göçerdin.
Biz dünyadan nereye
Göçelim ya Muhammed?
Yeryüzünde riya, inkar, hiyanet
Altın devrini yaşıyor...
Diller, sayfalar, satırlar(Ebu Leheb öldü) diyorlar:
Ebu Leheb ölmedi, ya Muhammed;
Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!
Neler duydu şu dünyadaMevlid'ine hayran kulaklarımız:
Ne adlar ezberledi, ey Nebi,
Adına alışkın dudaklarımız!
Artık, yolunu bilmiyor;
Artık, yolunu unuttuAyaklarımız!
Kabe'ne siyahlar
Yakışmamıştır, ya Muhammed,
Bugünkü kadar!
Haset, gururla savaşta;
Gurur, Kafdağı’nda derebeyi...
Onu da yaralarlar kanadından,
Gelse bir şefkat meleği...
İyiliğin türbesine
Türbedar oldu iyi!
Vicdanlar sakat çıkmadan yarına.
İyilikler getir, güzellikler getirAdem oğullarına!
Şu gördüğün duvarlar ki
Kimi Taif'tir, kimi Hayber'dir...
Fethedemedik, ya Muhammed,
Senelerdir!
Ne doğruluk, ne doğru;
Ne iyilik, ne iyi...
Bahçende en güzel dal,
Unuttu yemiş vermeyi...
Günahın kursağında
Haramların peteği!
Bayram yaptı yabanlar:
Semave'yi boşaltıp
Save'yi dolduranlar...
Atını hendeklerden -bir atlayışta-Aşırdı aşıranlar...
Ağlasın Yesrib,Ağlasın Selman'lar!
Gözleri perdeliyen toprak,
Yüzlere serptiğin topraktı...
Yere dökülmeyecekti, ey Nebi
Yabanların gözünde kalacaktı!
Konsun -yine- pervazlaraGüvercinler;
"hu hu"lara karışsınAminler...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha'lar, Yasin'ler!
Ne oldu, ey bulut,
Gölgelediğin başlar?
Hatırında mı, ey yol,
Bir aziz yolcuyla
Aşarak dağlar taşlar,
Kafile kafile, kervan kervan
Şimale giden yoldaşlar?
Uçsuz bucaksız çöllerde,
Yine, izler gelenlerin,
Yollar gideceklerindir.
Şu Tekbir getiren mağara,
Örümceklerin değil;
Peygamberlerindir, meleklerindir...
Örümcek ne havada,
Ne suda, ne yerdeydi...
Hakkı göremiyen
Gözlerdeydi!
Şu kutu, cinlerin mi;
Perilerin yurdu mu?
Şu yuva-ki bilinmez,
Kuşları hüdhüd müdür, güvercin mi, kumru mu?-
Kuşlarını, bir sabah,
Medine'ye uçurdu mu?
Ey Abva'da yatan ölü
Bahçende açtı dünyanın
En güzel gülü;
Hatıran, uyusun çöllerinIlık kumlarıyla örtülü!
Dinleyene hala,
Çöller ses verir:"Yaleyl!" susar,
Uğultular gelir.
Mersiye okur Uhud,
Kaside söyler Bedir.
Sen de, bir hac günü,
Başta Muhammed, yanında Ebubekir;
Gidenlerin yüzbin olup dönüşünü
Destan yap, ey şehir!
Ebubekir'de nur, Osman'da nurlar...
Kureyş uluları karşılarında
Meydan okuyan bir Ömer bulurlar;
Ali'nin önünde kapılar açılır,
Ali'nin önünde eğilir surlar.
Bedir'de, Uhud'da, Hayber'deHak'kın yiğitleri, şehid olurlar...
bir mutlu günde, ki ölüm tatlıydı;
Yerde kalmazdı ruh...
kanadlıydı.
Konsun -yine- pervazlaraGüvercinler;"hu hu"lara karışsınAminler...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha'lar, Yasin'ler!
Vicdanlar, sakat çıkmadan,
Ya Muhammed, yarına;
İyiliklerle gel, güzelliklerle gelAdem oğullarına!
Yüreklerden taşsın yine imanlar!
Itri, bestelesin Tekbir'ini;
Evliya, okusun Kur'an'lar!
Ve Kur'an'ı göznuruyla çoğaltsınKayışzade Osmanlar!
Na'tini Gaalip yazsın,Mevlid'ini Süleyman'lar!
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
Geri gelsin Sinan'lar!
Çarpılsın, hakikat niyetine cenaze namazı kıldıranlar!
Gel, ey Muhammed, bahardır...
Dudaklar ardında saklı aminlerimiz vardır!..
Hacdan döner gibi gel;
Mi'raç'tan iner gibi gel;
Bekliyoruz yıllardır!
Bulutlar kanad, rüzgar kanad;
Hızır kanad, Cibril kanad;
Nisan kanad, bahar kanad;
Ayetlerini ezber bilenyapraklar kanad...
Açılsın göklerin kapıları,
Açılsın perdeler, kat kat!
Çöllere dökülsün yıldızlar;
Dizilsin yollarınaYetimler, günahsızlar!
Çöl gecelerinden, yanık türküler yapan kızlar
Sancağını saçlarıyla dokusun;
Bilal-i Habeşi sustuysa ezanlarını Davud okusun!
Konsun -yine- pervazlara güvercinler;
"hu hu"lara karışsınAminler...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha'lar, Yasin'ler