16 Ocak, 2008

Gülelim, Düşünelim

Turnanın teline dokunalı epeyce oldu; eski siyasetçilerimizden Osman Bölükbaşı'nın Sivaslılara hitabında olduğu gibi; yeşili bol, lakin dökümü olmayan - samimi yorumlarını esirgemeyen blog arkadaşlarım müstesna- ziyaretçilerime neler yazmayı düşündüm neler ama, ne kadar koşuştursamda vakit yetmiyor ki efendim. Nerede okumuştum hatırlayamadım ama, hani deniyor ya, "koşturmaca, keşmekeş deli ediyor deli, iyi ki bu günleri görmedin Orhan Veli" Orhan Veli'nin yaşadığı çağlardaki gibi az yoğunluk, az giysili, oyuncaklı ama, bir alay yaşıtı ile mutlu, iştahlı çocukların yaşadığı bir zaman dilimine ışınlanmak isterdim. Eh, evdeki ufaklık yirmi günde, yedi kilo verince birden kaydı bizim konu.

HER ŞEYE RAĞMEN "MAZERET YOK"

Önceki akşam bir programımız vardı. Dr. Şaban Kızıldağ'ın da konuşmacı olarak katılacağını duyunca, ilk etapta yorgun argın bir de konuşmamı dinleyeceğiz düşünceleriyle salona ilerledim. Lakin itiraf etmeliyim ki, konuşma sonunda dinlendiğimizi hissettik. Şaban Bey'in aktardığı, eğitim verdiği İETT şöförleri gibi "damardan giriyor şeref... " demedi isek te onlar gibi pek mutlu-mesut dinledik.

Konu itibariyle, Prof.Dr.Canan Çetin hanımefendi'nin zevkle dinlediğimiz seminerlerinde olduğu gibi kendini keşfeden, mükemmel yaratılan ama, önce sınırlayarak yetiştirilip, akabinde mazeretler üreten bir toplum olmanın bariz örneklerini sıraladı.Canan Hoca'nın güzel tabiri ile kartal olarak doğup, kendini tavuk olarak yetiştiren aile ve çevre sayesinde tavuk mezarlığında yatan kartaltavuğun serüvenine bir başka açıdan baktı Kızıldağ. Konuşmasına milletimize has, birkaç sivri örnek ile başlayarak.

Aktardığı yaşanmış sivriliklerin ilki, "fabrikada bilmem kaç derecede yanıp, çeliği eriten fırında sigara yakan iki kafadardan Trabzonlu ölüyor ve kayıtlara iş kazası olarak geçiyor. Teşvik eden Giresunlu bu sigara keyfinden sağ kurtulabiliyor."

Yine Rize Çayeli'nde "ayakkabısındaki kumu çıkarmak için elektrik direğine tutunup, ayağını sallayan adamcağızı çevreden gören iyiliksever insanlar(!) elektrik çarptığı düşüncesi ile kürek sapı ile çarpıp, kaburgasını kırıyorlar ve mahkeme kayıtlarına ' iyi niyetli yaralama' olarak geçiyor."

Memleket özelliklerimizi anlatması açısından bariz bir örnek olan hikayecik te ise;

Birlikte yolculuk yapan Trabzonlu, Kayserili ve Diyarbakırlı kazada vefat edip, defnedilirler. Hikaye bu ya, belli bir süre sonra, Trabzonlu çıkagelir. Nasıl oldu deyince, beşmilyar verirsem dönebileceğim söylendi, verdim, döndüm geldim der. Peki diğerleri ne yaptı diye sorulunca; ben gelirken Kayserili üç bin beşyüz olmaz mı diye pazarlık yapıyor, Diyarbakırlı ise ben vermem devlet versin diye diretiyordu der."

Örneklerimizden sonra Maraş'ın orman köylülerinin tabiri ile,"gelgelelim çam kesmeye", sadede efendim.

"Bir musevi çocuk, beni yavrum dünyayı değiştirecek, uçaklar yapacak, arz-ı mevudu gerçekleştirecek ninnileri ile büyürken, bizim çocuklar nerdeyse halen 'dandini dandini dastana, danalar girmiş bostana, kov bostancı danayı, yemesin lahanayı' gibi en fazla kendinin olmayanı yememe dışında, hiçbir anlam ifade etmeyen ninnilerle büyür. Ha bir de 'tıpış tıpş yürüsünü' duyabilir yürür, okur, bir işe gider gelir ve tüm kutsal kitaplarda mükemmel yaratıldığı ifade edilen, bizim kitabımızda da 'ahsen-i takvim- en güzel şekilde yaratıldığı' belirlilen insan dünyayı değiştirebilecek, büyük işlere ve buluşlara imza atacak güçte görmez kendini.

Nasıl görsün ki ıssız adada bile, insanın neler yapabileceğini ifade eden Robinson Cruse' yi pek fazla, hatta birçoğu işitmez ama, önüne çıkan eski bir lamba ile saraylar sahibi olup, padişah kızı ile evlenen Alaattin'i hepsi bilir. Yine bir kuyuya leblebi atıp, binbir çeşit yemekler sunan sofraya ve altın -gümüş akıtan değirmenlere sahip olan Keloğlan masallarının envai çeşidini dinleyerek büyür ve bunların hiçbirinde de çalışmak, çok çalışmak, üretmek ve kendine güvenmek yoktur.

Masallarda ki cin çıkmayınca da, loto, toto, piyango hayalleri peşinde tükenir nice ömür. Bir Kızıldağ'dan bir kendimden yazıyorsam da mevzu aynı olunca mesele olmaz diyorum. Girişimcilikten uzak, sadece sessiz, saygılı, başına vur ekmeğini elinden al örneğinin sitayişle anlatıldığı bir süreçte büyüdü bizim nesil.

Günümüzde de pek istikbal vadeden bir çocuk terbiyemiz ve eğitimimiz olduğu söylenemez ya. Şimdi de her imkan önüne dercedilen, hayatı tanımayan, en ufak bir sıkıntıda kumdan kale gibi dağılacak çocuklar yetiştiriyoruz.

Okulda hep anlatılan yurdumuz bir cennet, yeraltı ve yerüstü kaynakları zengini bir ülkeyiz denir de Japonların belirttiği gibi, Hiroşuma'yı çocuklara gösterip, bakın biz güçsüzken başka devletler geldi ve bizim atalarımızı bombalayıp öldürdü. Biz güçlü olacağız ki, başkaları gelecek cesareti bulamasın örneğini biz de Çanakkale gezilerinde anlatmalıyız. Turist gibi gezmeyip, 'hasta adam' olmanın kaç bin ecdadımıza mal olduğunu, tüm olumsuzluklara rağmen inançla duvar ördüğümüzü, bundan böyle inançlı ve güçlü bir millet olmaya mecbur olduğumuzu vurgulamalıyız.

Bizim en çok yaptığımız, laf üretmek, bir şeyleri herşeye rağmen başarmaya odaklanmak yerine ' mazeret üretmek.'

Halbuki bize düşen Münir Arıkan'ın tabiri ile, olmak, bulmak ve kalmak. Odaklanmak, illa başarmak. Kızıldağ'ın salona tekrarlattığı gibi, hep birlikte tekrarlayıp, inanalım. HER ŞEYE RAĞMEN MAZERET YOK. MÜKEMMEL YARATILAN BİR İNSANIZ, BULUNDUĞUMUZ NOKTADA EN İYİSİNİ YAPIP, BAŞARMAYA MECBURUZ.

Lise yıllarımda okuduğum bir sözü şiar edinip, meslek lisesinde okumama rağmen, yapabileceğim en iyiye odaklanmıştım. "Gül dalında gonca değil, dağ yolunda yonca olabilirsin. Ama o yoncaların en iyisi sen olmalısın." Hayat hiçbir şeyi altın tepside sunmayabilir ama, elinde olan kumaştan en iyi elbiseyi dikebilirsin diyor ve hepinizi Allah'a emenet ediyorum. Hoşçakalın.


13 yorum:

Adsız dedi ki...

merhaba maraşlımısınız

akçahan dedi ki...

Hayır isimsiz arkadaş Maraşlı değilim. Ama eşim Maraşlı.

one ben bir sey dedi ki...

Semanur,
Traji komik hikayeler ve işte türkiyem ..... ve çok güzel bir yazı...
Sevgilerimle
NOT:Size ulaşamıyorum :((((( neither mail nor tel ... but maybe msn :)

Serra dedi ki...

Bu dediklerinle yarama dokundum Semanur abla. O tavuk kafesinde kartal oldugunu anlamadan buyutulmuslerin kartal olma cabasinin ne acikli oldugunu adim adim yasiyoruz bu aralar. O herseyi sen yarattin, bundan sorna da sen yapacaksin duyarak buyumuslerin dunyasinda ucmaya calismak pek zor.

Bunlari yuzyuze konusmak lazim, burda yer yetmeyecek. Insallah bir gelsem bu yaz, ilk sana gelicem soz.

NAZLICA dedi ki...

Nefis bir yazıydı Semanur, teşekkürler. Zevkle okudum. Biz öyle bir milletiz ki, orijinal bir öneri sunana "şimdi icat çıkarma" diye çıkışırız. Kumaşımız var ama terzimiz iyi değil, hep kopyalama iş öğretiyor. Yoksulumuz bile onurluydu eskiden, şimdi dilenci durumuna geldi.Çalışmak özendileceğine, yatmak, dilenmek özendiriliyor. Biran önce kendimize gelmeliyiz. Öptüm canım sevgiyle kal.

Aymen dedi ki...

Diyarbakırlı hikayesine çok güldüm. Çok teslimiyetçi bir milletiz vesselam.

Bocuruk dedi ki...

Arabaların plakalarına nazar boncuğu takıyoruz (bizimkine de kızkardeşim yapıştırmış, onu kırmamak için çıkarmıyoruz) eşim diyor ki "adamlar çalışmış, araştırmış, tasarlamış yapmış. Biz inşallah, maşallah deyip nazar boncuğu takıyoruz" . Çok güzel bir yazı yazmışsın Semanur'cuğum. Ne tesadüftür ki bu herşeye teslimiyetimiz şu sıralar bizim de en çok konuştuğumuz konu.
Sevgilerimle...

»¦« GÖKHAN »¦« dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
ev perisi;) dedi ki...

Mazeretim var asabiyim ben durumu;)
İşin aslı sevgili Semanur(ablacığım);
Çocuklarımızı yetiştirirken sanki biraz fazla içgüdüsel davranıp sorumluluk vermiyor muyuz yeterince?
Çözüm üretemez, fikir üretemez halde yetişiyorlar çünki zamanında birileri onların yerine düşünüp kararlar vermiş;)
Birileri giydirmiş, birileri yedirmiş...
Acaba diyorum çocukları yetiştirirken biraz rahat mı bıraksak diyorum...
Accık bari;)
Olmaz mı?
muhabbetle iyi bir hafta diliyorum...
kolay gelsin...

NuR dedi ki...

Sevgili Semanur, iki-üç gün evvel canım annemle konuştuğumuz konulara değinmişsin, harika uslubunu bir solukta okudum. Bizim kültürümüzde mazeretler de, çareler de tükenmez...Benim aklım bi dünya kilo veren evin küçüğünde takılı kaldı, hayırdır, merak ettim. İyi bir hafta dileğiyle
Sevgiyle kal

[ fiкяiмiи iиcє güℓü ] dedi ki...

Evin miniğine çok çok geçmişler olsun. İnşaallah en kısa sürede alır geriye kilolarını.

Çocuklarımızı yetiştirirken yaptığımız yanlışları ne de güzel, acıtmadan, incitmeden söyleyivermişsin. Onlar hala alaaddinin cinini beklerken, elin çocukları bilimsel deneyler yapıyorlar minicik boylarıyla. Bu güzel yazı için teşekkürler. Sevgiler...

Baharcicegi dedi ki...

Iste yardim sever Türkiyem insani,yardim etmek isterken yaraliyi bir kez daha yaralarlar farkinda olmadan eziyet ederler.
Minik oglunda gecmis olsun.
sicacik sevgiler

Adsız dedi ki...

merhaba biz yeni açılan bir hobi forumuyuz, bizi ziyaret edermisiniz? www.hanimeli.forum0.net