06 Eylül, 2007

Son Göynük Görüntüleri

Görüntüleri ekleyeli oldu hayli zaman ama, yine aynı sebep, yoğunluktan bugüne fırsat bulabildim. Yukarda Göynük Süleyman Paşa Camii yanında ise Akşemsettin Hz.lerinin türbesi yer almakta.
Altta görülen yemeklerin yanı sıra keşli-cevizli erişte gibi yöresel lezzetlerin bulunduğu Paşazade Restorant'ın girişi.
Eve dönüş, gün batımında pembe bir topa dönüşen güneş...Posted by Picasa


Posted by Picasa

05 Eylül, 2007

Sünnet Gölü ve Göynük'ten..

Sünnet Gölü.. Son derece huzur verici bir manzara.. Hemen yanıbaşında, uzun süreli ziyaretlerde kalınabilecek bir tesis mevcut. Biz burayı tercih etmiş olsaydık, Minik Kuşumuz ata binmenin yanında otelin havuzunda yüzebileceği için, bir eli yağda, diğeri bal da olurdu sanırım. Ama konağı, özellikle de dolap içindeki banyo çok ilgisini çekti beyzademizin.
Göynük... Biz ailece daha çok beğendik Mudurnu'dan. Tam bir tarih kenti.. Diğer görüntüler ve Paşazade Lokantası'ndan yöresel yemekler bir sonraki posta kalsın..
Posted by Picasa

Abant Gölü

Abant her mevsimde ayrı bir güzelliğe bürünür. Nilüferlerin arz-ı endam eylediği bu hali de çok yakışmıştı O'na. Allah cennet gibi bir vatan bahşetmiş bizlere...
Hayalini kurduğu mesleklere, derslerine çok çalışıp 'ağa' olmayı da ekleyen minik kuşumuz at üzerinde hayatının en mutlu dakikalarını yaşarken.. Zaten ağa olmayı da at sahibi olunacağı için pek istiyoruz.
Çaylarımızı yudumlarken aldığım yaban ördeği görüntüsünü de paylaşmak istedim sizlerle. Abant'a gidip te yapmadan dönülmeyecek şey nedir diye sorulsa bana, göl manzarasına karşı, hoş kokulu özel çayını içmek derim ben. Çay gibi var mı dostlar ama, bu sabah kardiyolog bana fazla çay içmemem gerektiğini belirtti. Hiç bir şey diyemedim tabii, uyacağız, mecburen.
Her ne kadar eskilerin; "Essohbeti bila çay,
Elleyletül bila ay " sözünü çok beğensemde.
(Açıklamasını da yazayım; ' çaysız sohbet, aysız geceye benzer.')

Mudurnu El Sanatları Merkezi'nden..

Alt postta yer alan ikinci fotoğraf, Mudurnu Belediyesi El Sanatları Merkezi. Küçük, şirin bir mini konak görünümünde. Yukarda keseler, alt resimde ise sırmalı bindalı gözükmekte.

Bu işlere söylenecek çok fazla kelam yok sanırım. Ellerine sağlık yapanların.Posted by Picasa

04 Eylül, 2007

Hafta Sonundan/Mudurnu Konakları

Cuma akşamı eve gittiğimde çocuklar neredeyse kazan kaldıracak gibiydiler. Bu hafta sonuna bir değişikliğin şart olduğu idraki ile alternatifler üzerine düşünmeye başladım. Son zamanlarda dostlarımızın tavsiyelerini de dikkate alarak gidilebilecek yerler hakkında bir ön çalışma yapmış oldum. Eşim gelince bizim konsey toplandı ve Mudurnu-Göynük bölgesinde tarihi bir konakta kalmaya, Abant ve Sünnet Gölü'nü ve de zaman olursa Taraklı Beldesi'ne de ziyaret etmeğe karar verdik.

Arkadaşlarımız Yarişkaşi Konağını tavsiye ettilerse de biz, nette yaptığımız araştırmalarda, Keyvanlar Konağı'nı daha çok beğendik. Üstte yer alan görüntü Keyvanlar Kanağı'na ait. 150 yıl civarında Konağın yaşı. Ahi Baba isminde bir zat tarafından yaptırılmış. Ahi Loncasının başı, sayılan bir kişi imiş. Tek çocuğu Hatice Hanım'a Hakkı Beyi iç güveysi olarak almış ve Fahri ve Müyesser isminde iki torunu olmuş. Fahri Bey ticareti iyice ilerletmiş. Nallıhan'da çok sayıda dükkanı ve o vakitler meşru olan afyon ticaretinde işleri bir hayli ilerlemiş. Av köpeği, dövüş horozu gibi merakları mevcutmuş ve en iyi hayvana sahip olmaya özen gösterirdiği belirtiliyor. Konak üç katlı ve dokuz odalı. Dışarda ek bina olan fırın ve mutfağa konaktan bir geçit mevcut. Fahri Beyin kızı Maraşlı bir sorgu hakimi ile evlenip Ankara'ya yerleşmiş. Oğlu Mehmet Keyvanoğlu halasının kızı ile 12 yıl mutsuz bir evlilik yaptıktan sonra ayrılmış. Babasının vefatından sonra, Anne-Oğul konakta yalnız yaşamışlar ve Mehmet Keyvanoğlu 48 yaşında bir kalp krizi sonucu vefat etmiş. Ankara'da yaşayan kızkardeşinin iki çocuğunun da evlatları olmayınca, son muris tarafından konak Mudurnu şehir geliştirme vakfı diyebileceğimiz bir vakfa bağışlanmış ve bu vakıf tarafından işletilmekte.

Son derece temiz, önünde bahçesinde çayınızı yudumlayıp, kahvaltınızı, yemeğinizi yiyebileceğiniz ferah bir mekan. Odaların üzerinde eskiden kime, kimlere ait olduğu yazılmış bu da benim gibi 'acaba kimler neler yaşadı' diye derin düşüncelere dalan insanları çok etkiliyor. 'Zaten benim içime şöyle gelmişti' yi pek fazla dile getirmem ama, kaldığımız Mehmet Keyvanoğlu'nun odasının tavanlarına bakarken bu tavanlar çok hüzne şahit olmuş gibi geliyor bana, dedim eşime. Sabah 12 yıllık mutsuz bir evlilik yaşadığını okuyunca, içime mi doğdu acaba dedim, bilemiyorum tabii...

Bildiğim birşey varsa; koca konaktan geriye bir kimse kalmamış. Ve Koca Yunus'un tabiri ile:

'Mal da yalan, mülk de yalan

Var biraz da sen oyalan' dan ibaret dünya....




Posted by Picasa